ARDAHAN TANITIM

1 Mart 2009 Pazar

ARDAHAN YÖRESİ KAZ YEMEKLERİNE ÖRNEKLER

FIRINDA KAZ
MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN )
1 Kaz palazı
2 Orta domates
2 Orta soğan
3 Diş sarımsak
2 Demet maydanoz
7 Su bardağı Et suyu
1 Çorba kaşığı Tuz
1 Kahve kaşığı Karabiber
HAZIRLANIŞI:
Düdüklü tencereye 7 bardak su, tuz ve içine 2 demet maydanoz yerleştirilmiş, ayakları arkasına bağlanmış kaz konarak ağzı kapatılır. Evvelâ kuvvetli ateşte, düdüğü öttükten sonra da yarı yarıya kısılmış ateşte bir buçuk saat haşlanır. Buharı çıkartılıp fırın tepsisine yerleştirilir. İçindeki maydanoz demetleri çıkartılıp atılır. Bu arada bir kuşhaneye margarin, yan yan doğranmış soğanlar, kabuk ve çekirdeklerinden arındırılmış,küçük parçalara bölünmüş domatesler konup pembeleşinceye kadar kavrulur. Sonra kuşhaneye bir kepçe et suyu, ilâve edilerek 15 dakika kaynatılıp tel süzgeçten geçirilir. Domatesli, soğanlı su fırın tepsisindeki kazın üzerine dökülür ve fırına sürülür. Kazın bir tarafı kızardıktan sonra diğer tarafı çevrilir, ara sıra tepsideki salçalı su bir kaşıkla kazın üzerine dökülür. Kızartma sona erince kaz, kol,but,göğüs ve sırt parçalarının her biri yine ikiye bölünmüş olarak servis tabağına alınır ve yanında içinde piştiği kâseye alınmış sosla servise sunulur.

KAZ DOLMASI
MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN )
1 Kaz palazı
1 Ölçek iç pilâv
3 Orta soğan
2 Orta havuç
4 Diş sarımsak
Yarım Limonun suyu
2 Demet maydanoz
1 Su bardağı Et suyu
8 Çorba kaşığı Margarin
2 Çorba kaşığı Tuz
1 Kahve kaşığı Karabiber
HAZIRLANIŞI:
Bir tencereye yağ, tuz, 1 çorba kaşığı tuz ve limonla ovulmuş,içine 2 demet maydanoz yerleştirilmiş ve bacakları arkadan bağlanmış kaz, 4 e bölünmüş soğan, sarımsak, usulüne uygun hazırlanmış 3 e bölünmüş havuç konup ağzı kapatılır ve ortadan az ısıda bir yanı kızarınca öbür yanı çevrilerek her iki yanı da kızartılır. Sonra tencereye et suyu ilâve edilip ağzı kapalı olarak kısık ateşte kaz yumuşayıncaya kadar pişirilir. Kaz piştikten sonra tencereden çıkartılıp 2 ye bölünmüş kol, göğüs, but ve sırt olmak üzere parçalara ayrılarak servis tabağına alınır. Diğer taraftan hazırlanan iç pilâv tabaklara pay edilip üzerlerine de kızartılmış kaz parçaları konarak servise sunulur.

KAZ PANE
MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN )
4 Kaz göğsü
2 Yumurta
1 Su bardağı Sıvı yağ
1 Su bardağı Süt
1 Su bardağı Galeta unu
1 Çay bardağı Un
1 Çorba kaşığı Tuz
1 Kahve kaşığı Beyaz biber
HAZIRLANIŞI:
Kaz göğüsleri et dövme demiri ile dövülüp bir miktar yassılaştırılır, çukur bir kap içinde sütte 3 saat dinlendirilir. Sonra evvelâ sırası ile tuz ve biber karıştırılmış una, çalkalanmış yumurtaya en sonunda da galeta ununa bulanarak içinde kızgın yağ bulunan tavaya atılıp her iki yanı nar gibi kızarınca servis tabağına alınarak yanında her hangi bir garnitürle servise sunulur.

TANDIR KAZ ÇEKMESİ
MALZEME:
Kaz 1 adet Bulgur 3 su bardağı
Su 4 su bardağı Tereyağı 2 çorba kaşığı
Tuz 2 tatlı kaşığı
YAPILIŞI:
Tandır yörede hemen hemen her evde vardır. Bir buçuk metre derinliğinde, kesik huni şeklinde kırmızı topraktan yapılmış bir ocaktır. İçinde odun yakılarak kızdırılır, ekmek ve yemek yapımında kullanılır. Bazı evlerde ısınmada da kullanılır. Kaz kesildikten sonra 4–5 saat güneşe asılarak kurutulur. Bu sırada bulguru tuzlu suda haşlarız. Kaynamaya başlayınca hafif ateşe alırız. Suyunu çekip göz göz olmaya başlayınca, tavada kızdırılmış tereyağını üzerine döker, tandırın dibine oturturuz. Tam üstüne gelecek şekilde kazı ayaklarından asarız. Tandırın sıcaklığı ile kızaran kazın yağı pilavın üzerine damlar. Alttaki pilav da tandırın sıcaklığında demlenir. Kaz piştikten sonra çıkarılır etleri pilavın üstüne konarak sıcak sıcak ikram edilir. Tandır olmayan evlerde bulgur pilavı ayrı yapılır, kaz fırında ayrı kızartılır. Her ikisi de sıcakken, kazın fırın tepsisinde biriken yağı, pilavın üzerine dökülerek, birlikte sıcak sıcak ikram edilir.

KAZ CİĞERİ EZMESİ
KULLANILACAK MALZEME (8 KİŞİLİK)
700 gr kaz ciğeri
200 gr tereyağı
Yarım litrelik bir kutu jelâtin
50 gr mantar
1 defneyaprağı
100 gr dilimlenmiş içyağı
Yeteri kadar tuz ve karabiber.
YAPILIŞI:
Ezme kalıbı iyice yıkayıp kurulanır ve buzdolabına konur. Mantarın zarı, limonlu suyun içinde çıkarıldıktan sonra dilimlenir (istenirse dilimlerden bazıları değişik biçimlerde kesilebilir). Sonra mantarlar limonlu suyun içinden süzülerek çıkarılıp içine su konulmuş küçük bir kapta bir süre dinlendirilir. Jelâtini hazırlanır ve buzdolabının dışında soğumaya bırakılır. Jelâtin katılaşmadan soğuyunca buzdolabından kalıp çıkarılır, dibi ve kenarları jelâtine bulandıktan sonra kalıp buzdolabına konur. Kalıptaki jelâtin donunca buzdolabından çıkarılır. Jelâtine bulanan mantarlarla kalıbın dibi ve yanları süslenir. Sonra kalıbın dibine ve yanlarına biraz daha jelâtin sürüldükten sonra kalıp buzdolabına konur. Diğer tarafta kaz ciğeri yağlarından ayrılmadan bol suda iyice yıkanır. Suyu süzüldükten sonra tuzlanıp biberlenir. Sonra bunlar içyağı dilimlerine iyice bastırılarak sarılır ve yağa bulanmış ateşe dayanıklı bir cam tabağa yerleştirilir. Defneyaprağı da konulduktan sonra kabın kapağı örtülür ve orta derecede ısıtılmış fırına sürülür. Ara ara kaz ciğerleri şişlenir. Şiş sokulduğunda bir damla bile kan çıkmayıncaya kadar kap fırında tutulur. Ciğer iyice pişince fırından çıkarılıp küçük parçalar halinde doğranır, ezilerek ince delikli tel süzgeçten geçirilir. En az bir saat önce buzdolabından çıkarılmış ve sıcakta iyice yumuşamış tereyağı geniş porselen bir kâseye konur ve çırpılarak iyice köpürtülür, azar azar çok hızlı bir biçimde karıştırılan kaz ciğeri ezmesine katılır. Ciğerle tereyağı iyice karışınca mantarların dinlendirilmesinde kullanılan su katılır. Tadına bakılır. Gerekirse biraz daha tuz ve karabiber katılır. Birkaç defa daha karıştırıldıktan sonra bir fincan kadarı bir kenara ayrılır, kalanı buzdolabından çıkarılan kalıba boşaltılır. Üstü jelâtinle örtülüp buzdolabına tekrar konur. Bir kenara ayrılan kaz ciğeri ezmesi karışımı krema şırıngasına doldurulur. Servisten önce ciğerin konulacağı servis tabağının çevresi kaz ciğeri ezmesiyle istenilen biçimde süslenir. Üstüne kalan jelâtinden dökülür, servis tabağı buzdolabına konur. Jelâtinli kaz ezmesi donunca kap dolaptan çıkarılır ve yarım dakika kadar kaynar suyun içinde tutulduktan sonra servis tabağının tam ortasına baş aşağı yerleştirilir. Kalıp çıkarıldıktan sonra tabak servisin yapılacağı zamana kadar buzdolabına konur.

VİŞNELİ KAZ
MALZEME
Hamur İçin:
400 gr un
Tuz
4 yumurta,
4 çorba kaşığı sıvı yağ,
1 tutam safran,
açmak için un 350 g ağırlığında,
3 adet kaz göğsü (derisi üzerinde olsun),
tuz,
kara biber,
2–3 çorba kaşığı tereyağı,
600 g kabak,
2 soğan,
350 g krema,
200 g süt,
1–2 tatlı kaşığı taze misk otu,
1–2 çorba kaşığı sirke,
2 tatlı kaşığı çam balı,
1 küçük kavanoz vişne kompostosu
YAPILIŞI :
Unu, yarım tatlı kaşığı tuz ile hamur tahtasının üstüne koyun, ortasında çukur açın. Yumurtaları, yağı ve safranı çukurun içine koyun ve hafif karıştırın.
Bütün malzemeleri bir çatal ile karıştırarak dıştan içe doğru halledin ve elle 5 dakika yoğurun. Hamuru 30 dakika dinlendirin.
Hamuru unlu zemin üstünde incecik açın, rulo şeklinde sarın ve şerit halinde kesin. Şeritleri topak halinde bir tepsinin üstüne koyun, en azından 30 dakika kurumaya bırakın.
Fırını 150 derecede ısıtın. Etleri yıkayarak kurulayın, derilerini baklava şeklinde çizin, tuz ve biber sürün, derisi aşağıda olmak üzere soğuk bir tavanın içine yatırın ve etleri altlı üstlü olarak orta hararette kıtır kıtır kızartın. Etleri tavadan çıkartın, tavadaki yağı alın ve saklayın.
Etleri tereyağlı yaldız folyoya sarın. Fırında 15–20 dakika kızartın, içi hafif pembe olmalı.
Ka bakları ayıklayarak yıkayın, 5 – 6 cm uzunluğunda, yarım cm kalınlığında şeritler kesin.
Soğanları ince kıyın, 1–2 çorba kaşığı yağda hafif kavurun, krema ve süt ilave ederek suyunu çektirin. Tuz, kara biber, misk otu, sirke ve bal ile tatlandırın.
Vişneleri bir süzgece dökün, sularını bir kapta toplayın. Erişteleri dişe
gelecek şekilde kaynar tuzlu suda haşlayın. Ka bakları 1 çorba kaşığı tereyağında sote edin, tuzunu ve biberini ayarlayın.
Vişneleri sosun içinde ısıtın. Eti dilimleyin. Eti, erişteyi ve kabakları dekoratif bir şekilde tabaklara dizin.

DAMAL BEBEĞİ :

Damal ilçemiz ve yöresi, Orta Asya’dan Avrupa’ya göç eden Türk boylarının geçiş güzergahında bulunan bir yerleşim alanıdır. Yöre halkı “Türkmen” olup günümüze kadar kendi gelenek ve göreneklerini korumuşlardır. Bu yörenin en önemli özelliliklerinden biri, yörede yaşayan kadınların Orta Asya Oğuz Türkleri’nin kıyafetlerini kullanmalarıdır. Bu kıyafetler; üç etek, önlük, gömlek, şalvar, yelek, cepken, göğüslük, tor, fes, takke ve kolçak gibi parçalardan oluşur.
Günümüzde de kullanılan bu kıyafetler giyinenin yaşına, sosyal durumuna ve ekonomik gücüne göre değişiklik gösterir. Örneğin bu kıyafetin bir parçası olan göğüslüğün koyu renkli kumaştan yapılanını yaşlı kadınlar ve dul kadınlar, tamamen boncuktan yapılanını ise genç kadınlar giyer. Genç, evli, çocuklu , dul ve oğlu askere gitmiş kadının gelinin, ninelerin taktıkları başlığın farklı özellikleri vardır. Yeni evli kadın en az beş entari, üç etek, bir yelek giyer.
Geçmişte yöre kadınları bu kıyafetlerin küçüklerini, ağaçtan yapılan bebeklere giydirerek çocuklarına oyuncak yapmaktaydılar. Günümüzde bu giysiler plastik bebekler üzerine giydirilerek meraklılarına satılmaktadır. Bu giysiler iyi bir işçilik ve el emeği ile kumaş bezler üzerine boncuklarla işlenerek yapılmaktadır.Damal bebeği, 1996 yılında Japonya’da düzenlenen “Yöresel Folklorik Bebekler” yarışmasında el emeği kategorisinde dünya birincisi olmuştur.

AŞIK MAZLUMİ

AŞIK MAZLUMİ: Ardahan’ın Hanak ilçesinde dünyaya gelen ve asıl adı Ahmet olan Aşık Mazlumi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1855-1922 tarihleri arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. İlk tahsilini Ortahanak’ta yaptıktan sonra bu yörenin kültür merkezi olan Ahıska’ya giderek medrese eğitimi almıştır. Daha sonra memleketi Ortahanak’a gelerek burada imamlık yapmıştır.
Saz çalmayı bilmediği için şiirlerini irticalen söylemiştir. Ancak kendi el yazısı ile yazdığı şiirlerini topladığı defteri kaybolduğu için birçok şiiri günümüze ulaşmamıştır.
Bölgenin Ruslar tarafından işgal edildiği dönemlerde yaşayan Mazlumi, bu dönemdeki esaret ve zulümleri şiirlerinde dile getirmiş, yöre halkına önderlik etmiştir. Yaşadığı dönemin sosyal ve siyasi olaylarına kayıtsız kalmayan, halkını bilinçlendirmeyi kendine görev edinmiş vatansever bir şairdir.
Şiirlerinde vatan, millet, din, aşk ve hayat temaları, ağırlıkla işlenen konulardır. Şiirlerinde ağır bir dil kullanmamış, duygularını sade halk dili ile ifade etmiştir.
Şairin dünyevi güzellikler peşinde koşan Gönül ile onu mantıklı olmaya çağıran Akıl arasındaki çatışmayı dile aldığı ve sonunda aklın galip geldiği “Akıl ile Gönül Destanı”ndaki birkaç dörtlük şöyledir:

Şimdi beyan edem bu hali nasa
Sarraf olan alır cevaptan hisse
Gönül ile akıl durdular bese
Gönül der dünyada sevda yahşıdır.

Akıl der gel gönül sevda çekmiyah
Nefse hayreyleyüp ömür sökmiyah
Şeriatı koyup şerre tökmiyah
İlm okusak bir hocada yahşıdır.

Gönül der niye güzele tapsam a
Gidip erenlere hizmet etsem a
Bir zamanda böyle sevda çeksem a
Pir elinden bade içsem yahşıdır.
Akıl der sevda çekmesi gücdür
Yakar vücudunu ahiri pucdur
Kırar dal gerdanın sanki uğruçdur
Heves etmesen dünya da yahşıdır.

Gönül der yiğit o, düşmanı göre
Kast edip hemişe damarın düre
İntikam alan’çah husumet süre
Onunan kecravi gide yahşıdır.

Akıl der yiğit o, söze bakmaya
Kem lakırdı edip gönül yıkmaya
Asla kimse ile düşüp kalkmaya
Herkesinen dostluk ede yahşıdır.

Gönül der kalkıp da hicret etsem a
Yari bulak deyü niyet etsem a
Dolanıp dünyayı seyhat etsem a
Padişahtan seyyah geda yahşıdır

Akıl der gel gönül gitme havayi
Aramaynan bulamazsın saçı Leyla’yı
Oturup bir yerde zikret Mevla’yı
Amel etsek biz tevhide yahşıdır

Gönül derki bildim bu dünya fani
Dünyaya gelenler bütün mihmani
Nefsinen dünyayı birde şeytanı
Bunlar ile etsek idda yahşıdır.

Akıl derki okuyalım ayeti
Elde iken koyurmayak fırsatı
Habib’in ruhuna ver salavatı
Ol Muhammed Mustafa’da yahşıdır.

AŞIK ŞENLİK : Âşık Şenlik, 1850 yılında Çıldır ilçesinin Suhara (Yakınsu ) köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Hasan’dır. Babası, Kadirgiller’den Molla Kadir’dir. Çiftçilikle uğraşan orta halli bir köylüdür. Annesi Zeliha Hanım okuma yazma bilen, zeki görgülü ve bilgili bir kadındır.
Hasan, yöredeki her çocuk gibi Âşık Meclislerinde destan ve cenk hikayeleri dinlemeye meraklıydı. Her akşam babası ile birlikte Âşık Meclislerine gider; cenk, destan veya şehit menkıbeleri dinlerdi.
Bir av tutkunu olan Hasan, on dört yaşına geldiğinde ava gider ve iki gün boyunca orada uyuya kalır. Uyandığında “Âşık Şenlik” mahlası ile söylediği ilk şiirinde şairlik kudretini bulduğunu, rüyasında Allah’ın cemalini gördüğünü ve kudretinden ders alarak Arapça, Farsça, İbranice dillerini öğrendiğini söyler.
Âşık Şenlik ne bir medrese eğitimi görmüştür ne de bir hocadan ders almıştır. Ancak üstün zekası ve keskin hafızası sayesinde elde ettiği bilgilerle bu açığı gidermiştir. Ahılkelekli Âşık Nuri’den saz çalmasını öğrenen Şenlik’in ünü hızla yayılmıştır.
1913 yılında davet edildiği Revan’da, Revan Hanlarının ünlü âşıkları ile karşılaşır ve onlardan üstün gelir. Bunun üzerine âşıkları yenilen ve kendi itibarları azalan Revan Hanları, Âşık Şenlik’in yemeğine zehir koyarlar. Revan’da hastalanan Şenlik Çıldır’a gelirken Arpaçay’ın Dalaver Köyünde ölür, cenazesi Suhara’ya getirilerek burada toprağa verilir.
Âşıklık geleneğinin önde gelen ustalarından biri olan Âşık Şenlik, yaşamı boyunca birçok çırak yetiştirmiş ve kendisinden sonra gelen âşıkları da etkilemiştir. Yaşadığı dönem itibari ile Rus işgalini gören, göç ve felaketlere tanık olan Şenlik’in edebi kişiliği bu olayların bıraktığı duygularla şekillenmiştir. Âşık Şenlik; divani, koşma, yedekli koşma, tecnis, şeki/sicilleme, destan, türkü ve bayati gibi halk şiirleri türünde eserler vermiştir.

Eylen dünya eylen haber sorayım
Bu gadar devleti varı neyledin
Düşürdün mahluku bir galmagala
Terkettin edebi arı neyledin

Şeytan yığvasıyla yolunu şaşan
Mevlam sürün edif cennetden düşen
Esaret’de Havva ile görüşen
Adem ata peygamberi neyledin

İki cihan mahı şefaat kanı
Yerin göyün arşın kürşün rahmanı
Cümle müşkül dertlilerin rahmanı
Din sultanı Muhammed’i neyledin

Cümle halktan evvel imana gelen
Resulullah ile ilgara giren
Dabanını ejder ağzına veren
Ebubekir ol sıddık’ı neyledin

Evvel İslamlığı izhar eyleyen
Çıhıf hilafete adalet gılan
Yetime fakire merhamet gılan
Adaletli ol Osmanı neyledin

Cem oldu katında haya madeni
Aleme bildirdi dini imanı
Altı bin altı yüz altmış altı ayeti
Cem eyleyen Osman Nur-u neyledin

Düldül ata minif Zülfikar tahan
Nice sarp gayalar hisarlar yahan
Kafirin başını ateşe yahan
Ali kimi aç aslanı neyledin

Sefil Şenlik der Veyseli Karan
Hakikat tarikat yolunu bilen
Hak’kın min bir ismin zikir eyleyen
Din yolunda o sultanı neyledin.

ÂŞIK ZÜLALİ : Âşık Zülali, 1873 yılında Posof’un Suskap köyünde doğmuştur. Asıl adı Yusuf Kökten’dir. ilk tahsilini köyünde yapmış medreseyi ise Digor’da tamamlamıştır. Kültürlü bir zat olan dedesinin onun eğitiminde önemli etkileri olmuştur. Âşık Zülali, İstanbul’da müderris olan ağabeyinin yanına giderek orada medrese eğitimine devam etmiş ve Arapça-Farsça öğrenmiştir.
On iki yaşındayken gördüğü iki rüya ile bade içmiş ve halk âşığı olmuştur. Bu tarihten sonra “Zülali” mahlası ile şiirler söylemeye başlamıştır. 1893 yılında Bursa’ya giderek Posof ve Artvinli 93 muhacirlerini ziyaret etmiş ve orada Hamidiye Ziraat Mektebi’ne girerek üç sene okumuştur. 1896 yılında bir hastalık sebebi ile Posof’a dönmüş ve yöre halkını düşman işgaline karşı bilinçlendirmeye çalışmıştır. 1904 yılından itibaren sazı bırakarak mekteplerde Türkçe ve Din dersi hocalığı yapmaya başlamıştır. 1910 yılında Bursa’ya, oradan da Afyon’a göç etti. 1946 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesine geldi, burada imamlık yaptı. 18.12.1956 tarihinde Eskişehir’de vefat etti ve Çifteler ilçesinde toprağa verildi.
Devrinin en önemli üç âşığından biri olan Âşık Zülali ( Çıldırlı Âşık Şenlik, Narmanlı Âşık Sümmani ) savaşların ve felaketlerin olduğu bir dönemin çocuğu olarak yetişti. Bulunduğu dönemin zorluklarına rağmen okuyarak kendisini aydın bir insan olarak yetiştirdi. Yaşamı boyunca çok yer değiştirmek zorunda kalması nedeniyle aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, memleket sevgisi, yoksulluk, nasihat, tasavvuf ve sosyal hadiseler onun şiirinin başlıca temasını oluşturur.

ARDAHAN YÖRESİNDE KIZ İSTEME GELENEĞİ

EVLENME :

Kız Saraflama (Zarraflama) : Evlilik çağına gelen erkek çocuğun ailesi, çocuklarına ve ailelerine uygun bir gelin bulma arayışına girerler. Gelin adayı genellikle, evlilik çağına gelen evladın beğendiği, ailenin uygun bulduğu veya yakın çevreden tanıdıkların tavsiye ettikleri bir kız olur. Uygun aday bulunduğunda erkek tarafından kadınlar bir bahane bularak kız evine gider, kızın kendi aileleri için münasip olup olmadığını araştırırlar. Bunun içinde çeşitli oyunlar denerler. Kızın gözlerinin sağlamlığını öğrenmek için iğneye iplik taktırırlar; uzaktan konuşmaya çalışarak kulaklarının iyi işitip işitmediğini, evin temizliğine bakarak kızın çalışkan olup olmadığını öğrenirler. yemeklerine bakarak maharetli olup olmadığını anlarlar.
Kız İsteme : Uygun gelin adayı bulunduğunda kız tarafına haber gönderilerek kız istemeye gidilir. Erkek tarafı münasip bir dille ziyaretin amacını dile getirir. Bunun üzerine kız tarafı düşünmek için süre ister. Bu süre içerisinde yakınlarının düşüncelerini alır ve erkek tarafı hakkında gerekli araştırmaları yapar. Eğer yapılan araştırmalar müspet olursa erkek tarafına haber gönderilerek yeniden davet edilir.
Beh Takma :Bu davet üzerine erkek tarafından kız istemeye giden kişiler, tekrar kız evine giderler. Erkek tarafı kız evine giderken yanlarında “beh” denilen ve manevi değeri olan eşyalardan oluşan bir hediye paketi götürür. Kız tarafı da aynı şekilde kendi “beh” ini hazırlar. Kız tarafı gerekli ikramları yapar ve sonunda karşılıklı olarak “beh”ler verilerek şerbet içilir.
Söz Kesme : Söz kesme olayı genelde “beh takma” işinden 3-4 hafta sonra olur. Söz kesme işinde nişan tarihi, çeyiz miktarı başlık parası, şişlik ve diğer eşyalar konuşulur, düğüne ne kadar atlı getirileceği karara bağlanır. Bu iş her iki tarafın vekil ettiği kişilere tarafından karara bağlanır.
Nişan : Erkek tarafı söz kesme sırasında belirlenen tarihte, kararlaştırılan nişan hediyelerini alarak kız evine gider.Nişan veya düğün için erkek tarafından kız tarafına gidenlere “atlı” denir. Bu isim, bu kişilerin kız evine atla gitmelerinden kaynaklanır.
Nişan için erkek tarafı genellikle altın, bilezik, yüzük gibi ziynet eşyaları ile elbiselik ve ayakkabı gibi giyecekler götürür. Kız tarafı da kızın kendi el emeği olan çorap, atkı, kazak, başlık gibi eşyalardan misafirlere hediye eder. Ayrıca bu hediyelerden damat adayına da gönderilir. Nişan sırasında gelin misafirlere nişan şerbeti ikram eder, atlılar da karşılığında “şerbet parası” olarak bir miktar para verirler
Başlık-Şişlik: Geleneksel düğünlerde erkek tarafından kız tarafına ödenen ‘başlık’ geleneği, günümüzde artık sürdürülmemektedir. Başlıkla birlikte erkek tarafı, düğün hazırlıkları için kız tarafına “etlik ve şişlik” olarak koyun, sığır ve yemeklik eşyalar verir.

ARDAHAN YÖRESİNDE DÜĞÜN GELENEĞİ

DÜĞÜN ( TOY ) :

Atlı Yığma : Düğün hazırlıkları tamamlanıp düğün günü geldiğinde davet edilen atlılar erkek evinde toplanırlar. Yaşlılar aşıkların bulunduğu odaya, gençler ise davul-zurnanın çalındığı yere götürülür. Atlılar düğün evinin uzağında karşılanır, atlı havası ile düğün evine getirilir, düğün evindeki eğlenceden sonra akşam vakti gelince de komşular tarafından gece yatısına götürülür.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kız evine doğru yola çıkılır. Kız evine yaklaşıldığında o yörenin delikanlılarınca gelenler karşılanır.
Kına Gecesi :Kına gecesi, gelinin baba evinde geçireceği son gece olup, bu gecede gelinin eline kına yakılır. Kına yakılmadan önce gelen misafirlere çerez, şeker, helva gibi ikramlarda bulunulur. Sonra gelin; kına yakılacak odaya tabaklar içinde yanan mumlar taşıyan genç kızların eşliğinde gelir ve orta yerde bir sandalyeye oturtulur. Gelinin kınası başı bozulmamış ( dul olmayan ) bir kadın tarafından hazırlanır. Genç kızlar ve kadınlar ayrılık, hasret kokan mani ve türküler söylerler. Odadakiler mani ve türkülerini söylerken gelinin kınası yakılır ve yine başı bozulmamış bir kadın tarafından sarılarak bağlanır.
Nikah töreni bittikten sonra çeyiz yayma işlemine geçilir. Çeyiz sandıkları ve bohçaları odanın orta yerine konulur. Erkek ve kız tarafının çeyizleri ayrı ayrı yazılarak değerleri belirlenir. Bu liste iki nüsha olarak hazırlanır. İmam, muhtar ve iki şahit tarafından imzalanarak biri erkek tarafına diğeri kız tarafına verilir.
Gelin Götürme :Kız evinden oğlan evine hareket günü geldiğinde, sabah erkenden araçlar hazırlanır. Araç olarak kışın at kızakları(zanka) yazın ise atlı arabalar hazırlanır.
Gelin evden çıkarken “ gelin ağlatma “ havaları çalınır. Kızın annesi hem ağlar hem de kızına öğütler verir. Kızın erkek kardeşi ise gelinin beline gümüş kemer bağlar. Kemeri bağlayana toy babası veya sağdıç tarafından bahşiş verilir. Gelinin yüzü al renkli ipek bir duvak ile örtülür ve gelin, iki yengesi tarafından itina ile getirilerek gelin arabasına bindirilir. Dualar ile yola çıkarılarak oğlan evine getirilir.
Gelin Karşılama :Gelin alayı düğün evine geldiğinde gelinin ayağını basması için bir bakır kazan ters çevrilir ve üzerine tahta kaşık veya çay bardağı konulur. Gelin inerken buna basar ve kırmaya çalışır. Kıramaması uğursuzluk sayılır.
Gelin iki yenge tarafından arabadan indirilirken damat ve sağdıç, daha önce hazırladıkları bozuk para ve çerezleri onların çevresine atarlar. Bu arada gelin inerken kaynana da gelinin önünde oynar. Gelin eve geldikten sonra çalgılar çalınır, oyunlar oynır. Gece damadın arkadaşları ve gelen atlılar sağdıcın evinde toplanır, güvey tıraşı yapılır. Bu eğlenceler gece yarısına kadar sürer.
Duvak Açma :Ertesi gün kuşluk vaktinde duvak açma töreni yapılır. Gelin düğün yerinde ortada bir sandalyeye oturtulur. Başında duvağı bulunur. Çalgılar çalar, oğlan sağdıcı “beşaçılan”, “karabağ” ve “ hançerbarı” oyunlarından birini gelinin etrafında dönerek oynar. Bir yandan da elindeki hançer ile gelinin duvağını yavaş yavaş açar.
Gelinin Takdimi ve Yüz Görümlüğü :Duvak açma töreni bitip herkes dağıldıktan sonra ev halkı toplanır. Kız yengesini temsilen bu işi yapacak kadınlardan biri orta yere gelir, elini havaya kaldırarak çalgıcıları susturur. Ya sözle ya da türkü makamı ile şöyle der:
Gelin diyer yoktur atam
Koyunum yok koça katam.
Bu söz üzerine kayınpeder öne çıkarak :
Men kaynatan senin atan,
Gelin hoş geldin hoş geldin,
Yavrum hoş geldin hoş geldin,
Bize hoş geldin hoş geldin,

Dedikten sonra “Benim tarafımdan gelin kızıma on tane kuzulu koyun, nesilden nesile onun olsun” diyerek gelinin yüz görümlülüğünü verir.
Bu olay sırayla kaynana, kayınbirader ve görümce için de yapılır. Yüz görümlülükleri verilerek yenge ve sağdıçlar da alınarak bar tutulur ve düğün sona erer.
Sini Kaldırma :Ardahan’da yerli köylerinde yapılan geleneksel düğünlerdeki adetlerden biri de “Sini Kaldırma”dır. Kız tarafında yapılan eğlencelerden biridir. Kız babası köy halkına ve erkek tarafından gelen misafirlere ziyafet vermek için hazırlıklar yaparken, gelin de kız sağdıcının evinde hazırlanır. Bu arada gelin ve damadın akrabaları, köy halkı ve çalgıcılar kız sağdıcının evinin önünde toplanırlar.
Kızın giysilerinden yedi adet alınarak yedi bakır siniye konur ve üzeri renkli ipekten örtülerle örtülür. Yedi sini yedi delikanlıya verilir. Önde davul zurna, onun arkasında kız sağdıcı-gelin-oğlan yengesi bulunur. onların arkasında da sırayla sinileri taşıyan gençler, korumalar ve köy halkı olmak üzere bir konvoy oluşturulur. Oğlanın yengesinin, gelin ve kız sağdıcının başları kapalı olur. Ziyafetin verileceği yere doğru yola çıkılır. Yol boyunca çeşitli oyunlar oynanır, havaya fişekler atılarak ziyafet yerine gelinir. Bu olaya “Sini Kaldırma” denir.
Şah Bezeme : Sini kaldırma olayına benzer bir gelenek de Terekeme (Karapapak) köylerinde düğünlerde yapılan “Şah Bezeme” geleneğidir. Bu geleneğin uygulandığı köylerde “Şah” denilen 70 cm uzunluğunda, yanlarına ağaç görünümü vermek için 7 veya 9 dal çakılan ağaçtan yapılma bir araç bulunur ve en son düğün kimin evinde yapılmışsa bir sonraki düğüne kadar orada saklanır.
Şah, düğünlerde meyve ve şekerlerle belli bir usule göre süslenir. Oğlan şahı ve kız şahı olmak üzere iki şah bezenir. Oğlan şahının masraflarını damadın sağdıcı, kız şahının masraflarını ise kız sağdıcı karşılar.
Şah bezeme işini, bölgede bu konuda uzman olan bir kişi yapar. Bunun karşılığında da kendisine münasip hediyeler ödenir. Şah bezenirken Türkler için önemli kabul edilen 3-7-9 ve 40 sayılarına dikkat edilir, Şah’ın dallarına 7,9 veya 40 çeşit meyve, şeker vs asılır.
Kız şahı sade olmasına rağmen erkek şahı oldukça ihtişamlı ve görkemlidir. Kız şahı, kına gecesinin ertesinde kız sağdıcının evinden, sağdıcın erkek kardeşi ve yakınları tarafından çalgılar ve pehlivanlar eşliğinde alınarak oğlan sağdıcının bulunduğu kız evine getirilir. Kız şahını teslim alan oğlan sağdıcı, kız sağdıcına “Hilat“ denen münasip bir hediye verir. Sonra da şah üzerindeki meyve ve şekerlerin bir bölümünü orada bulunanlara ikram ederken bir bölümünü de damat için ayırır.
Oğlan şahı ise daha şatafatlı bir törenle getirilir. Gelinin oğlan evine inmesinden sonra damat, sağdıç ve arkadaşları sağdıcın evine gider, orada eğlenirler. Düğün akşamı toy babası gelir ve bağırarak şah alayının kurulmasını ister. Bunun üzerine meşaleciler gündüzden hazırlanan meşaleleri yakarak yolun sağında ve solunda sıralanırlar. Yolun ortasında; önde davul-zurna, bunların arkasında şah ve şah bekçileri, damat ve sağdıç, korumalar olmak üzere şah alayı oluşturulur. Damat ve sağdıcın ağzı mendil ile kapatılır. Konvoyun arkasına orada hazır bulunan köy halkı geçer, damadın evine kadar oyun ve türküler eşliğinde gelinir.

ARDAHAN YÖRESİNDE TARLA SÜRME GELENEĞİ

TARLA SÜRME (KOTAN VE MOĞDAMLIK) :

Ekonomisi tamamen tarım ve hayvancılığa dayanan yöremizde tarımsal faaliyetlerin de kendine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Teknolojik gelişmelerin henüz yöreye gelmediği dönemlerde, işler tamamen insan ve hayvan gücü ile yapıldığı için oldukça zor olur ve uzun zaman alırdı. Bu zorlukları aşmak için insanlar; kendi aralarında yardımlaşırlar, işleri eğlenceli hale getirmek için de mani ve türküler söyler, birbirlerine şakalar yaparlardı.

Bu geleneklerimizden biri de kotan sürme ve moğdamlık geleneğidir. Yörede daha önce pullukla sürülen tarlalar daha sonra Rus köylülerinin yöreye getirdiği “kotan” ile yapılmaya başlanmıştır. Kotan toprağı çok derin ve geniş işlediğinden duruma göre kotana 8 ile 12 çift öküz koşulması gerekmektedir. Bu kadar öküz her ailede bulunmadığından birkaç aile birleşerek tarlalarını ortak sürerler. Yörede bu duruma “moğdamlık “ denilir. Kotan “ karakotan “ ve “ demirkotan “ olmak üzere iki çeşittir. Karakotana 10-12 çift öküz veya manda koşulur, demir kotana ise 8 çift öküz veya manda koşulur. Kotanlar iki bölümden oluşur: Toprağı süren kısma kotan, önündeki tekerlekli kısma ise horazan denir.
Kotan sürme gündönümünden sonra ( 22 Haziran ) başlar ve ot biçimine kadar sürer ( Ağustos ayına kadar ). Halk takviminde de bu döneme kotan ayı denir.
Kotan sürümü zor ve külfetli olduğundan birden fazla kişinin çalışması ile yapılır. Kotanda çalışan kişiler macgal, hodağ ve öküzcü olmak üzere üç gruba ayrılır. Macgal kotanın yetkili kişisidir. Kotanı sapından tutarak yönetir. Kotanın sapına “ mac “ denir ve “macgal“ ismi de buradan gelir. Hodağ ise kotanda öküzleri süren çocuklara denilir ve sayıları, koşulan hayvan sayısına göre değişir. Görevleri öküzleri boyunduruğa koşmak, sürmek ve boyunduruktan açmaktır. Her hodağ iki çift öküzden sorumludur. Hodakların en kıdemlisine ise “Harazan Hodağı“ denir. Öküzcüler ise öküzlerin bakımından, otlatılmasından ve kotanın bekçiliğinden sorumludurlar. Öküzcü, gece öküzcüsü ve gündüz öküzcüsü olmak üzere ikiye ayrılır.
Halk takvimine göre kotan ayının gelmesi ile birlikte herk etmek üzere kotana çıkılır. Kotana çıkma günü perşembe ve cuma olarak seçilir. Bu günün sabahında kotana gidecek öküz ve manda (camuşlar) gündüz öküzcüsüne teslim edilir. Kotan sürmede gereken malzemeler arabaya yüklenir. Hep birlikte tarlaya gidilir. Genelde İlk olarak kotan sahibinin tarlasına gidilir. Kotan sürmeye “kuş ötümü” ile başlanır. Kuş ötümü imsaktan yarım saat önceye denk gelir ve bu da gece iki buçuk üç civarıdır. Kotan sürme işi günde 16 ile 18 saat sürer ve akşam güneşi ile sona erer. Aralarında moğdamlık kuran kişiler gün hesabı üzerinden anlaşırlar.
Kotan sürümünde tarla sahibi kim ise yemeği de o getirir. Kotan sürme işini daha eğlenceli kılmak ve uyku gelmesini önlemek için değişik şakalar yapılır, mani ve türküler söylenir.
Kotan sürerken söylenen şiirlere ise “horavel” denir. Horeveller macgalın “hey hey hey “ demesi ile başlar ve kıtanın sonunda hep birlikte “hoo hoo hoo “ denir. Horeveller bazen “güzelleme” bazen “atışma ve sataşma “şeklinde olur. Bazen de neşe verici, uyku dağıtıcı özellikte olur.

Kotan sürme işinin tamamlanıp bitirilmesine “Kotan Açma” denir. İşler tamamlanınca o gece tarlada yatılır. Sabah olunca kotan çalışanları çevreden çiçek, kımı ve yemlik gibi yenilen bitkilerden toplarlar. Eşyalar toplanır ve arabaya yüklenir. Öküzler kotana koşuldukları sıraya göre koşulurlar. Macgal arabanın en iyi ve en rahat yerine oturur. Öküzlerin boyundurukları çiçeklerle süslenir ve türküler söylenerek eve doğru yola çıkılır. Kotan sahibinin evine gelinir, yemek yenilir. Macgal, çocukların gözlerinden öperek gönüllerini alır. Herkes malzemesini alarak evlerine döner.

ARDAHAN YÖRESİNDE HALK TAKVİMİ

HALK TAKVİMİ :

İnsanlık tarihinde zaman bilincinin oluşması ile takvim kavramı da kullanılmaya başlanmıştır. Her millet kendileri için önemli olayları başlangıç alarak güneşin, ayın durumuna göre bir takvim geliştirmiştir. Resmi olarak kullanılan takvimlerin yanında bir de yöreden yöreye farklılıklar gösteren halk takvimleri vardır. Bu takvimin belli bir başlangıcı olmadığı gibi yörenin önemli olaylarına göre de değişiklikler gösterir
Yöremizde de 12 aydan oluşan tarım, hayvancılık ve iklimle ilgili konulara göre adlandırılan bir halk takvimi kullanılmaktadır. Bu gün bile köylerimizde halk takviminden yararlanılmaktadır. Halk takviminde ay adlarının ve günlerin miladi takvime göre karşılıkları şöyledir:

1- Zemheri 13 Ocak - 12 Şubat
2- Gücük 13 Şubat - 12 Mart
3- Döldökümü 13 Mart - 12 Nisan
4- Yağmur Ayı 13 Nisan - 12 Mayıs
5- Çiçek Ayı 13 Mayıs - 12 Haziran
6- Kiraz Ayı 13 Haziran - 12 Temmuz
7- Kotan Ayı 13 Temmuz - 12 Ağustos
8- Çürük Ayı 13 Ağustos - 12 Eylül
9- Böğürüm Atı 13 Eylül - 12 Ekim
10- Harman Ayı 13 Ekim - 12 Kasım
11- Koç Ayı 13 Kasım - 12 Aralık
12- Karakış 13 Aralık - 12 Ocak

Halk takviminde bir yıl, yaz ve kış olarak iki mevsime ayrılmıştır. Yaz aylarına “Hızır” kış aylarına “Kasım” denilmiştir. Hızır günleri, yağmur ayının 23’ünde (6 Kasım) başlar, harman ayının 23‘ünde biter ve 185 gündür. Kasım günleri ise harman ayının 24’ünde (7 Kasım) başlar ve yağmur ayının 22’sinde (5 Mayıs) biter ve 180 gündür.

SAYILI GÜNLER :

Halk arasında, yıl içerisinde dönüm noktası olarak kabul edilen bazı sayılı günler vardır. Bu günler ya uzun yıllar gözlemlenen hava olayları ya da bu dönemlerde önemli bir olayın yaşanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Halk arasında sayılı günler şunlardır:
Gün Dönümü: Gün dönümü kiraz ayının 9. günüdür (22 Haziran). Bu tarihten sonra hava iyice ısınır. Bu nedenle sebze ekimi bu tarihten sonra yapılır.

Eyyam-Bahur: Halk takvimine göre kotan ayının 18. günü başlayan (Ağustosun ilk haftası) haftada bunaltıcı sıcaklar yaşanır. Bu günlerde çobanlar sürülerini gölgelik yerlerde tutmaya çalışır.
Erbain: Kasım mevsiminin ilk 44 gününde havalar pek sert olmaz ve bu döneme “pastırma yazı” denir. Bu tarihten sonra başlayan ve 40 gün süren kuru ayaz ve şiddetli soğukların yaşandığı “Erbain” dönemi (Kara kışın 9. günü) başlar. Ölümlerin en çok bu dönemde yaşandığına inanılır.
Hamsin: Erbainden sonra gelen 50 günlük dönemdir. Havalar bu dönemde oldukça değişkendir. Halk arasında “Hamsin, kâh üşü,kah ısın.” sözü buradan doğmuştur. Halk takvimine göre zemheri ayının 18’ inde (31 Ocak) başlar, döl dökümünün başında (21 Mart) sona erer.
Hıdrellez Tipisi: Halk takvimine göre zemheri ayının 27’sinde (10 Şubat) başlayan ve yaklaşık 1 hafta süren tipilere “Hıdrellez Tipisi” denir.
Cemreler: ilkbaharda yaşanan; havada, suda ve toprakta meydana geldiğine inanılan sıcaklık yükselmelerine denir. Birinci cemre gücük ayının 13’ünde (20 Şubat) havaya düşer. Havada bir hafta kaldıktan sonra gece yarısı suya düşer. Suda bir hafta kaldıktan sonra toprağa düşer ve bu tarihten sonra havalar ısınır.
Berd’ül Acüz- Kocakarı Soğukları- Nenenin Gıdikleri- Harç-Borç: Bu dönem gücükün son dört günü ile döldökümünün (mart) ilk üç gününü kapsar. Normalde havaların ısınmaya başlamasına rağmen bu haftada hava çok soğuk olur. Bunun da bir hikayesi vardır:
”Çok eski tarihlerde, bir köyde oğlakları (Gıdik) çok sevdiği için koyun yerine keçi besleyen bir nine yaşarmış. Her yaz yaylaya çıkan nine, bir sene zamanı gelmediği halde havaların ısınmasına aldanarak gücük ayının sonunda yaylaya çıkar. Bir iki gün yaylada kalır ve havaların sıcak olması hoşuna gider. Bunun üzerine kış ayı ile alay eder ve kış ayı 4 gün 4 gece kar yağdırıp tipi estirir (gücükün son dört günü). Ancak nine ve oğlakları (Gıdik) ölmeyince kış, döl dökümü ayından (mart) üç gün borç alır, 7 gün 7 gece fırtına estirir, nine ve gıdikleri ölür.
Mart’ın Dokuzu- Leylek Fırtınası: Halk takvimine göre döl dökümü (mart) ayının sekizini dokuzuna bağlayan gece Hacı Leylek gelir. Gelirken de beraberinde kar ve tipi getirir. Bir gün önce iyi olan havalar o gün soğuk olur.
Abril’in Beşi : Yağmur ayının beşi (18 Nisan) hava çok soğur. Bu gece genç hayvanlar hariç, bütün hayvanlar ahırlarda beslenir. Zira bu soğukta kıştan yeni çıkan ve bünyeleri zayıf olan hayvanların dayanamayacağına inanılır. Bu günün diğer bir ismi de Camuş (Manda Kıran) dır.
Sitte-İ Sevr: Yağmur ayının 9’unda (21 Nisan) başlayan ve 6 gün süren soğuk ve fırtınalı günlere denir. Bu günlerle ilgili olarak “Sitte-i Sevür, kapıyı çevür.” diye bir cümle bulunmaktadır.