tag:blogger.com,1999:blog-32590879239134870742023-11-16T07:23:11.335-08:00ARDAHAN TANITIM5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.comBlogger23125tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-6735350852283198622009-03-01T13:11:00.000-08:002009-03-01T13:12:06.752-08:00ARDAHAN YÖRESİ KAZ YEMEKLERİNE ÖRNEKLERFIRINDA KAZ <br />MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN ) <br />1 Kaz palazı<br />2 Orta domates<br />2 Orta soğan<br />3 Diş sarımsak<br />2 Demet maydanoz<br />7 Su bardağı Et suyu<br />1 Çorba kaşığı Tuz<br />1 Kahve kaşığı Karabiber<br />HAZIRLANIŞI: <br />Düdüklü tencereye 7 bardak su, tuz ve içine 2 demet maydanoz yerleştirilmiş, ayakları arkasına bağlanmış kaz konarak ağzı kapatılır. Evvelâ kuvvetli ateşte, düdüğü öttükten sonra da yarı yarıya kısılmış ateşte bir buçuk saat haşlanır. Buharı çıkartılıp fırın tepsisine yerleştirilir. İçindeki maydanoz demetleri çıkartılıp atılır. Bu arada bir kuşhaneye margarin, yan yan doğranmış soğanlar, kabuk ve çekirdeklerinden arındırılmış,küçük parçalara bölünmüş domatesler konup pembeleşinceye kadar kavrulur. Sonra kuşhaneye bir kepçe et suyu, ilâve edilerek 15 dakika kaynatılıp tel süzgeçten geçirilir. Domatesli, soğanlı su fırın tepsisindeki kazın üzerine dökülür ve fırına sürülür. Kazın bir tarafı kızardıktan sonra diğer tarafı çevrilir, ara sıra tepsideki salçalı su bir kaşıkla kazın üzerine dökülür. Kızartma sona erince kaz, kol,but,göğüs ve sırt parçalarının her biri yine ikiye bölünmüş olarak servis tabağına alınır ve yanında içinde piştiği kâseye alınmış sosla servise sunulur. <br /> <br />KAZ DOLMASI <br />MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN ) <br />1 Kaz palazı<br />1 Ölçek iç pilâv<br />3 Orta soğan<br />2 Orta havuç<br />4 Diş sarımsak<br />Yarım Limonun suyu<br />2 Demet maydanoz<br />1 Su bardağı Et suyu<br />8 Çorba kaşığı Margarin<br />2 Çorba kaşığı Tuz<br />1 Kahve kaşığı Karabiber<br />HAZIRLANIŞI: <br />Bir tencereye yağ, tuz, 1 çorba kaşığı tuz ve limonla ovulmuş,içine 2 demet maydanoz yerleştirilmiş ve bacakları arkadan bağlanmış kaz, 4 e bölünmüş soğan, sarımsak, usulüne uygun hazırlanmış 3 e bölünmüş havuç konup ağzı kapatılır ve ortadan az ısıda bir yanı kızarınca öbür yanı çevrilerek her iki yanı da kızartılır. Sonra tencereye et suyu ilâve edilip ağzı kapalı olarak kısık ateşte kaz yumuşayıncaya kadar pişirilir. Kaz piştikten sonra tencereden çıkartılıp 2 ye bölünmüş kol, göğüs, but ve sırt olmak üzere parçalara ayrılarak servis tabağına alınır. Diğer taraftan hazırlanan iç pilâv tabaklara pay edilip üzerlerine de kızartılmış kaz parçaları konarak servise sunulur. <br /><br /> KAZ PANE <br />MALZEMELER ( 4 KİŞİ İÇİN ) <br />4 Kaz göğsü<br />2 Yumurta<br />1 Su bardağı Sıvı yağ<br />1 Su bardağı Süt<br />1 Su bardağı Galeta unu<br />1 Çay bardağı Un<br />1 Çorba kaşığı Tuz<br />1 Kahve kaşığı Beyaz biber<br />HAZIRLANIŞI: <br />Kaz göğüsleri et dövme demiri ile dövülüp bir miktar yassılaştırılır, çukur bir kap içinde sütte 3 saat dinlendirilir. Sonra evvelâ sırası ile tuz ve biber karıştırılmış una, çalkalanmış yumurtaya en sonunda da galeta ununa bulanarak içinde kızgın yağ bulunan tavaya atılıp her iki yanı nar gibi kızarınca servis tabağına alınarak yanında her hangi bir garnitürle servise sunulur. <br /><br />TANDIR KAZ ÇEKMESİ <br />MALZEME: <br />Kaz 1 adet Bulgur 3 su bardağı <br />Su 4 su bardağı Tereyağı 2 çorba kaşığı <br />Tuz 2 tatlı kaşığı <br />YAPILIŞI: <br />Tandır yörede hemen hemen her evde vardır. Bir buçuk metre derinliğinde, kesik huni şeklinde kırmızı topraktan yapılmış bir ocaktır. İçinde odun yakılarak kızdırılır, ekmek ve yemek yapımında kullanılır. Bazı evlerde ısınmada da kullanılır. Kaz kesildikten sonra 4–5 saat güneşe asılarak kurutulur. Bu sırada bulguru tuzlu suda haşlarız. Kaynamaya başlayınca hafif ateşe alırız. Suyunu çekip göz göz olmaya başlayınca, tavada kızdırılmış tereyağını üzerine döker, tandırın dibine oturturuz. Tam üstüne gelecek şekilde kazı ayaklarından asarız. Tandırın sıcaklığı ile kızaran kazın yağı pilavın üzerine damlar. Alttaki pilav da tandırın sıcaklığında demlenir. Kaz piştikten sonra çıkarılır etleri pilavın üstüne konarak sıcak sıcak ikram edilir. Tandır olmayan evlerde bulgur pilavı ayrı yapılır, kaz fırında ayrı kızartılır. Her ikisi de sıcakken, kazın fırın tepsisinde biriken yağı, pilavın üzerine dökülerek, birlikte sıcak sıcak ikram edilir. <br /> <br /> KAZ CİĞERİ EZMESİ <br />KULLANILACAK MALZEME (8 KİŞİLİK) <br />700 gr kaz ciğeri <br />200 gr tereyağı <br />Yarım litrelik bir kutu jelâtin <br />50 gr mantar <br />1 defneyaprağı <br />100 gr dilimlenmiş içyağı <br />Yeteri kadar tuz ve karabiber. <br />YAPILIŞI: <br /> Ezme kalıbı iyice yıkayıp kurulanır ve buzdolabına konur. Mantarın zarı, limonlu suyun içinde çıkarıldıktan sonra dilimlenir (istenirse dilimlerden bazıları değişik biçimlerde kesilebilir). Sonra mantarlar limonlu suyun içinden süzülerek çıkarılıp içine su konulmuş küçük bir kapta bir süre dinlendirilir. Jelâtini hazırlanır ve buzdolabının dışında soğumaya bırakılır. Jelâtin katılaşmadan soğuyunca buzdolabından kalıp çıkarılır, dibi ve kenarları jelâtine bulandıktan sonra kalıp buzdolabına konur. Kalıptaki jelâtin donunca buzdolabından çıkarılır. Jelâtine bulanan mantarlarla kalıbın dibi ve yanları süslenir. Sonra kalıbın dibine ve yanlarına biraz daha jelâtin sürüldükten sonra kalıp buzdolabına konur. Diğer tarafta kaz ciğeri yağlarından ayrılmadan bol suda iyice yıkanır. Suyu süzüldükten sonra tuzlanıp biberlenir. Sonra bunlar içyağı dilimlerine iyice bastırılarak sarılır ve yağa bulanmış ateşe dayanıklı bir cam tabağa yerleştirilir. Defneyaprağı da konulduktan sonra kabın kapağı örtülür ve orta derecede ısıtılmış fırına sürülür. Ara ara kaz ciğerleri şişlenir. Şiş sokulduğunda bir damla bile kan çıkmayıncaya kadar kap fırında tutulur. Ciğer iyice pişince fırından çıkarılıp küçük parçalar halinde doğranır, ezilerek ince delikli tel süzgeçten geçirilir. En az bir saat önce buzdolabından çıkarılmış ve sıcakta iyice yumuşamış tereyağı geniş porselen bir kâseye konur ve çırpılarak iyice köpürtülür, azar azar çok hızlı bir biçimde karıştırılan kaz ciğeri ezmesine katılır. Ciğerle tereyağı iyice karışınca mantarların dinlendirilmesinde kullanılan su katılır. Tadına bakılır. Gerekirse biraz daha tuz ve karabiber katılır. Birkaç defa daha karıştırıldıktan sonra bir fincan kadarı bir kenara ayrılır, kalanı buzdolabından çıkarılan kalıba boşaltılır. Üstü jelâtinle örtülüp buzdolabına tekrar konur. Bir kenara ayrılan kaz ciğeri ezmesi karışımı krema şırıngasına doldurulur. Servisten önce ciğerin konulacağı servis tabağının çevresi kaz ciğeri ezmesiyle istenilen biçimde süslenir. Üstüne kalan jelâtinden dökülür, servis tabağı buzdolabına konur. Jelâtinli kaz ezmesi donunca kap dolaptan çıkarılır ve yarım dakika kadar kaynar suyun içinde tutulduktan sonra servis tabağının tam ortasına baş aşağı yerleştirilir. Kalıp çıkarıldıktan sonra tabak servisin yapılacağı zamana kadar buzdolabına konur. <br /> <br />VİŞNELİ KAZ <br />MALZEME <br />Hamur İçin:<br />400 gr un <br />Tuz<br />4 yumurta, <br />4 çorba kaşığı sıvı yağ, <br />1 tutam safran, <br />açmak için un 350 g ağırlığında, <br />3 adet kaz göğsü (derisi üzerinde olsun), <br />tuz, <br />kara biber, <br />2–3 çorba kaşığı tereyağı, <br />600 g kabak, <br />2 soğan, <br />350 g krema, <br />200 g süt, <br />1–2 tatlı kaşığı taze misk otu, <br />1–2 çorba kaşığı sirke, <br />2 tatlı kaşığı çam balı, <br />1 küçük kavanoz vişne kompostosu <br />YAPILIŞI :<br />Unu, yarım tatlı kaşığı tuz ile hamur tahtasının üstüne koyun, ortasında çukur açın. Yumurtaları, yağı ve safranı çukurun içine koyun ve hafif karıştırın. <br />Bütün malzemeleri bir çatal ile karıştırarak dıştan içe doğru halledin ve elle 5 dakika yoğurun. Hamuru 30 dakika dinlendirin. <br />Hamuru unlu zemin üstünde incecik açın, rulo şeklinde sarın ve şerit halinde kesin. Şeritleri topak halinde bir tepsinin üstüne koyun, en azından 30 dakika kurumaya bırakın. <br />Fırını 150 derecede ısıtın. Etleri yıkayarak kurulayın, derilerini baklava şeklinde çizin, tuz ve biber sürün, derisi aşağıda olmak üzere soğuk bir tavanın içine yatırın ve etleri altlı üstlü olarak orta hararette kıtır kıtır kızartın. Etleri tavadan çıkartın, tavadaki yağı alın ve saklayın. <br />Etleri tereyağlı yaldız folyoya sarın. Fırında 15–20 dakika kızartın, içi hafif pembe olmalı. <br />Ka bakları ayıklayarak yıkayın, 5 – 6 cm uzunluğunda, yarım cm kalınlığında şeritler kesin. <br />Soğanları ince kıyın, 1–2 çorba kaşığı yağda hafif kavurun, krema ve süt ilave ederek suyunu çektirin. Tuz, kara biber, misk otu, sirke ve bal ile tatlandırın. <br />Vişneleri bir süzgece dökün, sularını bir kapta toplayın. Erişteleri dişe<br />gelecek şekilde kaynar tuzlu suda haşlayın. Ka bakları 1 çorba kaşığı tereyağında sote edin, tuzunu ve biberini ayarlayın. <br />Vişneleri sosun içinde ısıtın. Eti dilimleyin. Eti, erişteyi ve kabakları dekoratif bir şekilde tabaklara dizin.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-60492197066350419722009-03-01T02:30:00.000-08:002009-03-01T02:31:50.015-08:00DAMAL BEBEĞİ :Damal ilçemiz ve yöresi, Orta Asya’dan Avrupa’ya göç eden Türk boylarının geçiş güzergahında bulunan bir yerleşim alanıdır. Yöre halkı “Türkmen” olup günümüze kadar kendi gelenek ve göreneklerini korumuşlardır. Bu yörenin en önemli özelliliklerinden biri, yörede yaşayan kadınların Orta Asya Oğuz Türkleri’nin kıyafetlerini kullanmalarıdır. Bu kıyafetler; üç etek, önlük, gömlek, şalvar, yelek, cepken, göğüslük, tor, fes, takke ve kolçak gibi parçalardan oluşur.<br />Günümüzde de kullanılan bu kıyafetler giyinenin yaşına, sosyal durumuna ve ekonomik gücüne göre değişiklik gösterir. Örneğin bu kıyafetin bir parçası olan göğüslüğün koyu renkli kumaştan yapılanını yaşlı kadınlar ve dul kadınlar, tamamen boncuktan yapılanını ise genç kadınlar giyer. Genç, evli, çocuklu , dul ve oğlu askere gitmiş kadının gelinin, ninelerin taktıkları başlığın farklı özellikleri vardır. Yeni evli kadın en az beş entari, üç etek, bir yelek giyer.<br />Geçmişte yöre kadınları bu kıyafetlerin küçüklerini, ağaçtan yapılan bebeklere giydirerek çocuklarına oyuncak yapmaktaydılar. Günümüzde bu giysiler plastik bebekler üzerine giydirilerek meraklılarına satılmaktadır. Bu giysiler iyi bir işçilik ve el emeği ile kumaş bezler üzerine boncuklarla işlenerek yapılmaktadır.Damal bebeği, 1996 yılında Japonya’da düzenlenen “Yöresel Folklorik Bebekler” yarışmasında el emeği kategorisinde dünya birincisi olmuştur.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-47238513677921781522009-03-01T02:29:00.002-08:002009-03-01T02:30:53.197-08:00AŞIK MAZLUMİAŞIK MAZLUMİ: Ardahan’ın Hanak ilçesinde dünyaya gelen ve asıl adı Ahmet olan Aşık Mazlumi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1855-1922 tarihleri arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. İlk tahsilini Ortahanak’ta yaptıktan sonra bu yörenin kültür merkezi olan Ahıska’ya giderek medrese eğitimi almıştır. Daha sonra memleketi Ortahanak’a gelerek burada imamlık yapmıştır.<br />Saz çalmayı bilmediği için şiirlerini irticalen söylemiştir. Ancak kendi el yazısı ile yazdığı şiirlerini topladığı defteri kaybolduğu için birçok şiiri günümüze ulaşmamıştır.<br />Bölgenin Ruslar tarafından işgal edildiği dönemlerde yaşayan Mazlumi, bu dönemdeki esaret ve zulümleri şiirlerinde dile getirmiş, yöre halkına önderlik etmiştir. Yaşadığı dönemin sosyal ve siyasi olaylarına kayıtsız kalmayan, halkını bilinçlendirmeyi kendine görev edinmiş vatansever bir şairdir.<br />Şiirlerinde vatan, millet, din, aşk ve hayat temaları, ağırlıkla işlenen konulardır. Şiirlerinde ağır bir dil kullanmamış, duygularını sade halk dili ile ifade etmiştir.<br />Şairin dünyevi güzellikler peşinde koşan Gönül ile onu mantıklı olmaya çağıran Akıl arasındaki çatışmayı dile aldığı ve sonunda aklın galip geldiği “Akıl ile Gönül Destanı”ndaki birkaç dörtlük şöyledir:<br /><br />Şimdi beyan edem bu hali nasa<br />Sarraf olan alır cevaptan hisse<br />Gönül ile akıl durdular bese<br />Gönül der dünyada sevda yahşıdır.<br /><br />Akıl der gel gönül sevda çekmiyah<br />Nefse hayreyleyüp ömür sökmiyah<br />Şeriatı koyup şerre tökmiyah<br />İlm okusak bir hocada yahşıdır.<br /><br />Gönül der niye güzele tapsam a<br />Gidip erenlere hizmet etsem a<br />Bir zamanda böyle sevda çeksem a<br />Pir elinden bade içsem yahşıdır.<br />Akıl der sevda çekmesi gücdür<br />Yakar vücudunu ahiri pucdur<br />Kırar dal gerdanın sanki uğruçdur<br />Heves etmesen dünya da yahşıdır.<br /><br />Gönül der yiğit o, düşmanı göre<br />Kast edip hemişe damarın düre<br />İntikam alan’çah husumet süre<br />Onunan kecravi gide yahşıdır.<br /><br />Akıl der yiğit o, söze bakmaya<br />Kem lakırdı edip gönül yıkmaya<br />Asla kimse ile düşüp kalkmaya<br />Herkesinen dostluk ede yahşıdır.<br /><br />Gönül der kalkıp da hicret etsem a<br />Yari bulak deyü niyet etsem a<br />Dolanıp dünyayı seyhat etsem a<br />Padişahtan seyyah geda yahşıdır<br /><br />Akıl der gel gönül gitme havayi<br />Aramaynan bulamazsın saçı Leyla’yı<br />Oturup bir yerde zikret Mevla’yı<br />Amel etsek biz tevhide yahşıdır<br /><br />Gönül derki bildim bu dünya fani<br />Dünyaya gelenler bütün mihmani<br />Nefsinen dünyayı birde şeytanı<br />Bunlar ile etsek idda yahşıdır.<br /><br />Akıl derki okuyalım ayeti<br />Elde iken koyurmayak fırsatı<br />Habib’in ruhuna ver salavatı<br />Ol Muhammed Mustafa’da yahşıdır.<br /><br />AŞIK ŞENLİK : Âşık Şenlik, 1850 yılında Çıldır ilçesinin Suhara (Yakınsu ) köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Hasan’dır. Babası, Kadirgiller’den Molla Kadir’dir. Çiftçilikle uğraşan orta halli bir köylüdür. Annesi Zeliha Hanım okuma yazma bilen, zeki görgülü ve bilgili bir kadındır.<br />Hasan, yöredeki her çocuk gibi Âşık Meclislerinde destan ve cenk hikayeleri dinlemeye meraklıydı. Her akşam babası ile birlikte Âşık Meclislerine gider; cenk, destan veya şehit menkıbeleri dinlerdi.<br />Bir av tutkunu olan Hasan, on dört yaşına geldiğinde ava gider ve iki gün boyunca orada uyuya kalır. Uyandığında “Âşık Şenlik” mahlası ile söylediği ilk şiirinde şairlik kudretini bulduğunu, rüyasında Allah’ın cemalini gördüğünü ve kudretinden ders alarak Arapça, Farsça, İbranice dillerini öğrendiğini söyler.<br />Âşık Şenlik ne bir medrese eğitimi görmüştür ne de bir hocadan ders almıştır. Ancak üstün zekası ve keskin hafızası sayesinde elde ettiği bilgilerle bu açığı gidermiştir. Ahılkelekli Âşık Nuri’den saz çalmasını öğrenen Şenlik’in ünü hızla yayılmıştır.<br />1913 yılında davet edildiği Revan’da, Revan Hanlarının ünlü âşıkları ile karşılaşır ve onlardan üstün gelir. Bunun üzerine âşıkları yenilen ve kendi itibarları azalan Revan Hanları, Âşık Şenlik’in yemeğine zehir koyarlar. Revan’da hastalanan Şenlik Çıldır’a gelirken Arpaçay’ın Dalaver Köyünde ölür, cenazesi Suhara’ya getirilerek burada toprağa verilir.<br />Âşıklık geleneğinin önde gelen ustalarından biri olan Âşık Şenlik, yaşamı boyunca birçok çırak yetiştirmiş ve kendisinden sonra gelen âşıkları da etkilemiştir. Yaşadığı dönem itibari ile Rus işgalini gören, göç ve felaketlere tanık olan Şenlik’in edebi kişiliği bu olayların bıraktığı duygularla şekillenmiştir. Âşık Şenlik; divani, koşma, yedekli koşma, tecnis, şeki/sicilleme, destan, türkü ve bayati gibi halk şiirleri türünde eserler vermiştir.<br /><br />Eylen dünya eylen haber sorayım<br />Bu gadar devleti varı neyledin<br />Düşürdün mahluku bir galmagala<br />Terkettin edebi arı neyledin<br /><br />Şeytan yığvasıyla yolunu şaşan<br />Mevlam sürün edif cennetden düşen<br />Esaret’de Havva ile görüşen<br />Adem ata peygamberi neyledin<br /><br />İki cihan mahı şefaat kanı<br />Yerin göyün arşın kürşün rahmanı<br />Cümle müşkül dertlilerin rahmanı<br />Din sultanı Muhammed’i neyledin<br /><br />Cümle halktan evvel imana gelen<br />Resulullah ile ilgara giren<br />Dabanını ejder ağzına veren<br />Ebubekir ol sıddık’ı neyledin<br /><br />Evvel İslamlığı izhar eyleyen<br />Çıhıf hilafete adalet gılan<br />Yetime fakire merhamet gılan<br />Adaletli ol Osmanı neyledin<br /><br />Cem oldu katında haya madeni<br />Aleme bildirdi dini imanı<br />Altı bin altı yüz altmış altı ayeti<br />Cem eyleyen Osman Nur-u neyledin<br /><br />Düldül ata minif Zülfikar tahan<br />Nice sarp gayalar hisarlar yahan<br />Kafirin başını ateşe yahan<br />Ali kimi aç aslanı neyledin<br /><br />Sefil Şenlik der Veyseli Karan<br />Hakikat tarikat yolunu bilen<br />Hak’kın min bir ismin zikir eyleyen<br />Din yolunda o sultanı neyledin.<br /><br />ÂŞIK ZÜLALİ : Âşık Zülali, 1873 yılında Posof’un Suskap köyünde doğmuştur. Asıl adı Yusuf Kökten’dir. ilk tahsilini köyünde yapmış medreseyi ise Digor’da tamamlamıştır. Kültürlü bir zat olan dedesinin onun eğitiminde önemli etkileri olmuştur. Âşık Zülali, İstanbul’da müderris olan ağabeyinin yanına giderek orada medrese eğitimine devam etmiş ve Arapça-Farsça öğrenmiştir.<br />On iki yaşındayken gördüğü iki rüya ile bade içmiş ve halk âşığı olmuştur. Bu tarihten sonra “Zülali” mahlası ile şiirler söylemeye başlamıştır. 1893 yılında Bursa’ya giderek Posof ve Artvinli 93 muhacirlerini ziyaret etmiş ve orada Hamidiye Ziraat Mektebi’ne girerek üç sene okumuştur. 1896 yılında bir hastalık sebebi ile Posof’a dönmüş ve yöre halkını düşman işgaline karşı bilinçlendirmeye çalışmıştır. 1904 yılından itibaren sazı bırakarak mekteplerde Türkçe ve Din dersi hocalığı yapmaya başlamıştır. 1910 yılında Bursa’ya, oradan da Afyon’a göç etti. 1946 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesine geldi, burada imamlık yaptı. 18.12.1956 tarihinde Eskişehir’de vefat etti ve Çifteler ilçesinde toprağa verildi.<br />Devrinin en önemli üç âşığından biri olan Âşık Zülali ( Çıldırlı Âşık Şenlik, Narmanlı Âşık Sümmani ) savaşların ve felaketlerin olduğu bir dönemin çocuğu olarak yetişti. Bulunduğu dönemin zorluklarına rağmen okuyarak kendisini aydın bir insan olarak yetiştirdi. Yaşamı boyunca çok yer değiştirmek zorunda kalması nedeniyle aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, memleket sevgisi, yoksulluk, nasihat, tasavvuf ve sosyal hadiseler onun şiirinin başlıca temasını oluşturur.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-19426493221540061342009-03-01T02:29:00.001-08:002009-03-01T02:29:36.100-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE KIZ İSTEME GELENEĞİEVLENME :<br /><br />Kız Saraflama (Zarraflama) : Evlilik çağına gelen erkek çocuğun ailesi, çocuklarına ve ailelerine uygun bir gelin bulma arayışına girerler. Gelin adayı genellikle, evlilik çağına gelen evladın beğendiği, ailenin uygun bulduğu veya yakın çevreden tanıdıkların tavsiye ettikleri bir kız olur. Uygun aday bulunduğunda erkek tarafından kadınlar bir bahane bularak kız evine gider, kızın kendi aileleri için münasip olup olmadığını araştırırlar. Bunun içinde çeşitli oyunlar denerler. Kızın gözlerinin sağlamlığını öğrenmek için iğneye iplik taktırırlar; uzaktan konuşmaya çalışarak kulaklarının iyi işitip işitmediğini, evin temizliğine bakarak kızın çalışkan olup olmadığını öğrenirler. yemeklerine bakarak maharetli olup olmadığını anlarlar.<br />Kız İsteme : Uygun gelin adayı bulunduğunda kız tarafına haber gönderilerek kız istemeye gidilir. Erkek tarafı münasip bir dille ziyaretin amacını dile getirir. Bunun üzerine kız tarafı düşünmek için süre ister. Bu süre içerisinde yakınlarının düşüncelerini alır ve erkek tarafı hakkında gerekli araştırmaları yapar. Eğer yapılan araştırmalar müspet olursa erkek tarafına haber gönderilerek yeniden davet edilir.<br />Beh Takma :Bu davet üzerine erkek tarafından kız istemeye giden kişiler, tekrar kız evine giderler. Erkek tarafı kız evine giderken yanlarında “beh” denilen ve manevi değeri olan eşyalardan oluşan bir hediye paketi götürür. Kız tarafı da aynı şekilde kendi “beh” ini hazırlar. Kız tarafı gerekli ikramları yapar ve sonunda karşılıklı olarak “beh”ler verilerek şerbet içilir.<br />Söz Kesme : Söz kesme olayı genelde “beh takma” işinden 3-4 hafta sonra olur. Söz kesme işinde nişan tarihi, çeyiz miktarı başlık parası, şişlik ve diğer eşyalar konuşulur, düğüne ne kadar atlı getirileceği karara bağlanır. Bu iş her iki tarafın vekil ettiği kişilere tarafından karara bağlanır.<br />Nişan : Erkek tarafı söz kesme sırasında belirlenen tarihte, kararlaştırılan nişan hediyelerini alarak kız evine gider.Nişan veya düğün için erkek tarafından kız tarafına gidenlere “atlı” denir. Bu isim, bu kişilerin kız evine atla gitmelerinden kaynaklanır.<br />Nişan için erkek tarafı genellikle altın, bilezik, yüzük gibi ziynet eşyaları ile elbiselik ve ayakkabı gibi giyecekler götürür. Kız tarafı da kızın kendi el emeği olan çorap, atkı, kazak, başlık gibi eşyalardan misafirlere hediye eder. Ayrıca bu hediyelerden damat adayına da gönderilir. Nişan sırasında gelin misafirlere nişan şerbeti ikram eder, atlılar da karşılığında “şerbet parası” olarak bir miktar para verirler<br />Başlık-Şişlik: Geleneksel düğünlerde erkek tarafından kız tarafına ödenen ‘başlık’ geleneği, günümüzde artık sürdürülmemektedir. Başlıkla birlikte erkek tarafı, düğün hazırlıkları için kız tarafına “etlik ve şişlik” olarak koyun, sığır ve yemeklik eşyalar verir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-85298350132643509492009-03-01T02:28:00.000-08:002009-03-01T02:29:03.665-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE DÜĞÜN GELENEĞİDÜĞÜN ( TOY ) :<br /><br />Atlı Yığma : Düğün hazırlıkları tamamlanıp düğün günü geldiğinde davet edilen atlılar erkek evinde toplanırlar. Yaşlılar aşıkların bulunduğu odaya, gençler ise davul-zurnanın çalındığı yere götürülür. Atlılar düğün evinin uzağında karşılanır, atlı havası ile düğün evine getirilir, düğün evindeki eğlenceden sonra akşam vakti gelince de komşular tarafından gece yatısına götürülür.<br />Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kız evine doğru yola çıkılır. Kız evine yaklaşıldığında o yörenin delikanlılarınca gelenler karşılanır.<br />Kına Gecesi :Kına gecesi, gelinin baba evinde geçireceği son gece olup, bu gecede gelinin eline kına yakılır. Kına yakılmadan önce gelen misafirlere çerez, şeker, helva gibi ikramlarda bulunulur. Sonra gelin; kına yakılacak odaya tabaklar içinde yanan mumlar taşıyan genç kızların eşliğinde gelir ve orta yerde bir sandalyeye oturtulur. Gelinin kınası başı bozulmamış ( dul olmayan ) bir kadın tarafından hazırlanır. Genç kızlar ve kadınlar ayrılık, hasret kokan mani ve türküler söylerler. Odadakiler mani ve türkülerini söylerken gelinin kınası yakılır ve yine başı bozulmamış bir kadın tarafından sarılarak bağlanır.<br />Nikah töreni bittikten sonra çeyiz yayma işlemine geçilir. Çeyiz sandıkları ve bohçaları odanın orta yerine konulur. Erkek ve kız tarafının çeyizleri ayrı ayrı yazılarak değerleri belirlenir. Bu liste iki nüsha olarak hazırlanır. İmam, muhtar ve iki şahit tarafından imzalanarak biri erkek tarafına diğeri kız tarafına verilir.<br />Gelin Götürme :Kız evinden oğlan evine hareket günü geldiğinde, sabah erkenden araçlar hazırlanır. Araç olarak kışın at kızakları(zanka) yazın ise atlı arabalar hazırlanır.<br />Gelin evden çıkarken “ gelin ağlatma “ havaları çalınır. Kızın annesi hem ağlar hem de kızına öğütler verir. Kızın erkek kardeşi ise gelinin beline gümüş kemer bağlar. Kemeri bağlayana toy babası veya sağdıç tarafından bahşiş verilir. Gelinin yüzü al renkli ipek bir duvak ile örtülür ve gelin, iki yengesi tarafından itina ile getirilerek gelin arabasına bindirilir. Dualar ile yola çıkarılarak oğlan evine getirilir.<br />Gelin Karşılama :Gelin alayı düğün evine geldiğinde gelinin ayağını basması için bir bakır kazan ters çevrilir ve üzerine tahta kaşık veya çay bardağı konulur. Gelin inerken buna basar ve kırmaya çalışır. Kıramaması uğursuzluk sayılır.<br />Gelin iki yenge tarafından arabadan indirilirken damat ve sağdıç, daha önce hazırladıkları bozuk para ve çerezleri onların çevresine atarlar. Bu arada gelin inerken kaynana da gelinin önünde oynar. Gelin eve geldikten sonra çalgılar çalınır, oyunlar oynır. Gece damadın arkadaşları ve gelen atlılar sağdıcın evinde toplanır, güvey tıraşı yapılır. Bu eğlenceler gece yarısına kadar sürer.<br />Duvak Açma :Ertesi gün kuşluk vaktinde duvak açma töreni yapılır. Gelin düğün yerinde ortada bir sandalyeye oturtulur. Başında duvağı bulunur. Çalgılar çalar, oğlan sağdıcı “beşaçılan”, “karabağ” ve “ hançerbarı” oyunlarından birini gelinin etrafında dönerek oynar. Bir yandan da elindeki hançer ile gelinin duvağını yavaş yavaş açar.<br />Gelinin Takdimi ve Yüz Görümlüğü :Duvak açma töreni bitip herkes dağıldıktan sonra ev halkı toplanır. Kız yengesini temsilen bu işi yapacak kadınlardan biri orta yere gelir, elini havaya kaldırarak çalgıcıları susturur. Ya sözle ya da türkü makamı ile şöyle der:<br />Gelin diyer yoktur atam<br />Koyunum yok koça katam.<br />Bu söz üzerine kayınpeder öne çıkarak :<br />Men kaynatan senin atan,<br />Gelin hoş geldin hoş geldin,<br />Yavrum hoş geldin hoş geldin,<br />Bize hoş geldin hoş geldin,<br /><br />Dedikten sonra “Benim tarafımdan gelin kızıma on tane kuzulu koyun, nesilden nesile onun olsun” diyerek gelinin yüz görümlülüğünü verir.<br />Bu olay sırayla kaynana, kayınbirader ve görümce için de yapılır. Yüz görümlülükleri verilerek yenge ve sağdıçlar da alınarak bar tutulur ve düğün sona erer.<br />Sini Kaldırma :Ardahan’da yerli köylerinde yapılan geleneksel düğünlerdeki adetlerden biri de “Sini Kaldırma”dır. Kız tarafında yapılan eğlencelerden biridir. Kız babası köy halkına ve erkek tarafından gelen misafirlere ziyafet vermek için hazırlıklar yaparken, gelin de kız sağdıcının evinde hazırlanır. Bu arada gelin ve damadın akrabaları, köy halkı ve çalgıcılar kız sağdıcının evinin önünde toplanırlar.<br />Kızın giysilerinden yedi adet alınarak yedi bakır siniye konur ve üzeri renkli ipekten örtülerle örtülür. Yedi sini yedi delikanlıya verilir. Önde davul zurna, onun arkasında kız sağdıcı-gelin-oğlan yengesi bulunur. onların arkasında da sırayla sinileri taşıyan gençler, korumalar ve köy halkı olmak üzere bir konvoy oluşturulur. Oğlanın yengesinin, gelin ve kız sağdıcının başları kapalı olur. Ziyafetin verileceği yere doğru yola çıkılır. Yol boyunca çeşitli oyunlar oynanır, havaya fişekler atılarak ziyafet yerine gelinir. Bu olaya “Sini Kaldırma” denir.<br />Şah Bezeme : Sini kaldırma olayına benzer bir gelenek de Terekeme (Karapapak) köylerinde düğünlerde yapılan “Şah Bezeme” geleneğidir. Bu geleneğin uygulandığı köylerde “Şah” denilen 70 cm uzunluğunda, yanlarına ağaç görünümü vermek için 7 veya 9 dal çakılan ağaçtan yapılma bir araç bulunur ve en son düğün kimin evinde yapılmışsa bir sonraki düğüne kadar orada saklanır.<br />Şah, düğünlerde meyve ve şekerlerle belli bir usule göre süslenir. Oğlan şahı ve kız şahı olmak üzere iki şah bezenir. Oğlan şahının masraflarını damadın sağdıcı, kız şahının masraflarını ise kız sağdıcı karşılar.<br />Şah bezeme işini, bölgede bu konuda uzman olan bir kişi yapar. Bunun karşılığında da kendisine münasip hediyeler ödenir. Şah bezenirken Türkler için önemli kabul edilen 3-7-9 ve 40 sayılarına dikkat edilir, Şah’ın dallarına 7,9 veya 40 çeşit meyve, şeker vs asılır.<br />Kız şahı sade olmasına rağmen erkek şahı oldukça ihtişamlı ve görkemlidir. Kız şahı, kına gecesinin ertesinde kız sağdıcının evinden, sağdıcın erkek kardeşi ve yakınları tarafından çalgılar ve pehlivanlar eşliğinde alınarak oğlan sağdıcının bulunduğu kız evine getirilir. Kız şahını teslim alan oğlan sağdıcı, kız sağdıcına “Hilat“ denen münasip bir hediye verir. Sonra da şah üzerindeki meyve ve şekerlerin bir bölümünü orada bulunanlara ikram ederken bir bölümünü de damat için ayırır.<br />Oğlan şahı ise daha şatafatlı bir törenle getirilir. Gelinin oğlan evine inmesinden sonra damat, sağdıç ve arkadaşları sağdıcın evine gider, orada eğlenirler. Düğün akşamı toy babası gelir ve bağırarak şah alayının kurulmasını ister. Bunun üzerine meşaleciler gündüzden hazırlanan meşaleleri yakarak yolun sağında ve solunda sıralanırlar. Yolun ortasında; önde davul-zurna, bunların arkasında şah ve şah bekçileri, damat ve sağdıç, korumalar olmak üzere şah alayı oluşturulur. Damat ve sağdıcın ağzı mendil ile kapatılır. Konvoyun arkasına orada hazır bulunan köy halkı geçer, damadın evine kadar oyun ve türküler eşliğinde gelinir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-78215721411152618172009-03-01T02:27:00.000-08:002009-03-01T02:28:16.131-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE TARLA SÜRME GELENEĞİTARLA SÜRME (KOTAN VE MOĞDAMLIK) :<br /><br />Ekonomisi tamamen tarım ve hayvancılığa dayanan yöremizde tarımsal faaliyetlerin de kendine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Teknolojik gelişmelerin henüz yöreye gelmediği dönemlerde, işler tamamen insan ve hayvan gücü ile yapıldığı için oldukça zor olur ve uzun zaman alırdı. Bu zorlukları aşmak için insanlar; kendi aralarında yardımlaşırlar, işleri eğlenceli hale getirmek için de mani ve türküler söyler, birbirlerine şakalar yaparlardı.<br /><br />Bu geleneklerimizden biri de kotan sürme ve moğdamlık geleneğidir. Yörede daha önce pullukla sürülen tarlalar daha sonra Rus köylülerinin yöreye getirdiği “kotan” ile yapılmaya başlanmıştır. Kotan toprağı çok derin ve geniş işlediğinden duruma göre kotana 8 ile 12 çift öküz koşulması gerekmektedir. Bu kadar öküz her ailede bulunmadığından birkaç aile birleşerek tarlalarını ortak sürerler. Yörede bu duruma “moğdamlık “ denilir. Kotan “ karakotan “ ve “ demirkotan “ olmak üzere iki çeşittir. Karakotana 10-12 çift öküz veya manda koşulur, demir kotana ise 8 çift öküz veya manda koşulur. Kotanlar iki bölümden oluşur: Toprağı süren kısma kotan, önündeki tekerlekli kısma ise horazan denir.<br />Kotan sürme gündönümünden sonra ( 22 Haziran ) başlar ve ot biçimine kadar sürer ( Ağustos ayına kadar ). Halk takviminde de bu döneme kotan ayı denir.<br />Kotan sürümü zor ve külfetli olduğundan birden fazla kişinin çalışması ile yapılır. Kotanda çalışan kişiler macgal, hodağ ve öküzcü olmak üzere üç gruba ayrılır. Macgal kotanın yetkili kişisidir. Kotanı sapından tutarak yönetir. Kotanın sapına “ mac “ denir ve “macgal“ ismi de buradan gelir. Hodağ ise kotanda öküzleri süren çocuklara denilir ve sayıları, koşulan hayvan sayısına göre değişir. Görevleri öküzleri boyunduruğa koşmak, sürmek ve boyunduruktan açmaktır. Her hodağ iki çift öküzden sorumludur. Hodakların en kıdemlisine ise “Harazan Hodağı“ denir. Öküzcüler ise öküzlerin bakımından, otlatılmasından ve kotanın bekçiliğinden sorumludurlar. Öküzcü, gece öküzcüsü ve gündüz öküzcüsü olmak üzere ikiye ayrılır.<br />Halk takvimine göre kotan ayının gelmesi ile birlikte herk etmek üzere kotana çıkılır. Kotana çıkma günü perşembe ve cuma olarak seçilir. Bu günün sabahında kotana gidecek öküz ve manda (camuşlar) gündüz öküzcüsüne teslim edilir. Kotan sürmede gereken malzemeler arabaya yüklenir. Hep birlikte tarlaya gidilir. Genelde İlk olarak kotan sahibinin tarlasına gidilir. Kotan sürmeye “kuş ötümü” ile başlanır. Kuş ötümü imsaktan yarım saat önceye denk gelir ve bu da gece iki buçuk üç civarıdır. Kotan sürme işi günde 16 ile 18 saat sürer ve akşam güneşi ile sona erer. Aralarında moğdamlık kuran kişiler gün hesabı üzerinden anlaşırlar.<br />Kotan sürümünde tarla sahibi kim ise yemeği de o getirir. Kotan sürme işini daha eğlenceli kılmak ve uyku gelmesini önlemek için değişik şakalar yapılır, mani ve türküler söylenir.<br />Kotan sürerken söylenen şiirlere ise “horavel” denir. Horeveller macgalın “hey hey hey “ demesi ile başlar ve kıtanın sonunda hep birlikte “hoo hoo hoo “ denir. Horeveller bazen “güzelleme” bazen “atışma ve sataşma “şeklinde olur. Bazen de neşe verici, uyku dağıtıcı özellikte olur.<br /><br />Kotan sürme işinin tamamlanıp bitirilmesine “Kotan Açma” denir. İşler tamamlanınca o gece tarlada yatılır. Sabah olunca kotan çalışanları çevreden çiçek, kımı ve yemlik gibi yenilen bitkilerden toplarlar. Eşyalar toplanır ve arabaya yüklenir. Öküzler kotana koşuldukları sıraya göre koşulurlar. Macgal arabanın en iyi ve en rahat yerine oturur. Öküzlerin boyundurukları çiçeklerle süslenir ve türküler söylenerek eve doğru yola çıkılır. Kotan sahibinin evine gelinir, yemek yenilir. Macgal, çocukların gözlerinden öperek gönüllerini alır. Herkes malzemesini alarak evlerine döner.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-89656098409171186592009-03-01T02:26:00.001-08:002009-03-01T02:26:49.091-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE HALK TAKVİMİHALK TAKVİMİ :<br /><br />İnsanlık tarihinde zaman bilincinin oluşması ile takvim kavramı da kullanılmaya başlanmıştır. Her millet kendileri için önemli olayları başlangıç alarak güneşin, ayın durumuna göre bir takvim geliştirmiştir. Resmi olarak kullanılan takvimlerin yanında bir de yöreden yöreye farklılıklar gösteren halk takvimleri vardır. Bu takvimin belli bir başlangıcı olmadığı gibi yörenin önemli olaylarına göre de değişiklikler gösterir<br />Yöremizde de 12 aydan oluşan tarım, hayvancılık ve iklimle ilgili konulara göre adlandırılan bir halk takvimi kullanılmaktadır. Bu gün bile köylerimizde halk takviminden yararlanılmaktadır. Halk takviminde ay adlarının ve günlerin miladi takvime göre karşılıkları şöyledir:<br /><br />1- Zemheri 13 Ocak - 12 Şubat<br />2- Gücük 13 Şubat - 12 Mart<br />3- Döldökümü 13 Mart - 12 Nisan<br />4- Yağmur Ayı 13 Nisan - 12 Mayıs<br />5- Çiçek Ayı 13 Mayıs - 12 Haziran<br />6- Kiraz Ayı 13 Haziran - 12 Temmuz<br />7- Kotan Ayı 13 Temmuz - 12 Ağustos<br />8- Çürük Ayı 13 Ağustos - 12 Eylül<br />9- Böğürüm Atı 13 Eylül - 12 Ekim<br />10- Harman Ayı 13 Ekim - 12 Kasım<br />11- Koç Ayı 13 Kasım - 12 Aralık<br />12- Karakış 13 Aralık - 12 Ocak<br /><br />Halk takviminde bir yıl, yaz ve kış olarak iki mevsime ayrılmıştır. Yaz aylarına “Hızır” kış aylarına “Kasım” denilmiştir. Hızır günleri, yağmur ayının 23’ünde (6 Kasım) başlar, harman ayının 23‘ünde biter ve 185 gündür. Kasım günleri ise harman ayının 24’ünde (7 Kasım) başlar ve yağmur ayının 22’sinde (5 Mayıs) biter ve 180 gündür.<br /><br />SAYILI GÜNLER :<br /><br />Halk arasında, yıl içerisinde dönüm noktası olarak kabul edilen bazı sayılı günler vardır. Bu günler ya uzun yıllar gözlemlenen hava olayları ya da bu dönemlerde önemli bir olayın yaşanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Halk arasında sayılı günler şunlardır:<br />Gün Dönümü: Gün dönümü kiraz ayının 9. günüdür (22 Haziran). Bu tarihten sonra hava iyice ısınır. Bu nedenle sebze ekimi bu tarihten sonra yapılır.<br /><br />Eyyam-Bahur: Halk takvimine göre kotan ayının 18. günü başlayan (Ağustosun ilk haftası) haftada bunaltıcı sıcaklar yaşanır. Bu günlerde çobanlar sürülerini gölgelik yerlerde tutmaya çalışır.<br />Erbain: Kasım mevsiminin ilk 44 gününde havalar pek sert olmaz ve bu döneme “pastırma yazı” denir. Bu tarihten sonra başlayan ve 40 gün süren kuru ayaz ve şiddetli soğukların yaşandığı “Erbain” dönemi (Kara kışın 9. günü) başlar. Ölümlerin en çok bu dönemde yaşandığına inanılır.<br />Hamsin: Erbainden sonra gelen 50 günlük dönemdir. Havalar bu dönemde oldukça değişkendir. Halk arasında “Hamsin, kâh üşü,kah ısın.” sözü buradan doğmuştur. Halk takvimine göre zemheri ayının 18’ inde (31 Ocak) başlar, döl dökümünün başında (21 Mart) sona erer.<br />Hıdrellez Tipisi: Halk takvimine göre zemheri ayının 27’sinde (10 Şubat) başlayan ve yaklaşık 1 hafta süren tipilere “Hıdrellez Tipisi” denir.<br />Cemreler: ilkbaharda yaşanan; havada, suda ve toprakta meydana geldiğine inanılan sıcaklık yükselmelerine denir. Birinci cemre gücük ayının 13’ünde (20 Şubat) havaya düşer. Havada bir hafta kaldıktan sonra gece yarısı suya düşer. Suda bir hafta kaldıktan sonra toprağa düşer ve bu tarihten sonra havalar ısınır.<br />Berd’ül Acüz- Kocakarı Soğukları- Nenenin Gıdikleri- Harç-Borç: Bu dönem gücükün son dört günü ile döldökümünün (mart) ilk üç gününü kapsar. Normalde havaların ısınmaya başlamasına rağmen bu haftada hava çok soğuk olur. Bunun da bir hikayesi vardır:<br />”Çok eski tarihlerde, bir köyde oğlakları (Gıdik) çok sevdiği için koyun yerine keçi besleyen bir nine yaşarmış. Her yaz yaylaya çıkan nine, bir sene zamanı gelmediği halde havaların ısınmasına aldanarak gücük ayının sonunda yaylaya çıkar. Bir iki gün yaylada kalır ve havaların sıcak olması hoşuna gider. Bunun üzerine kış ayı ile alay eder ve kış ayı 4 gün 4 gece kar yağdırıp tipi estirir (gücükün son dört günü). Ancak nine ve oğlakları (Gıdik) ölmeyince kış, döl dökümü ayından (mart) üç gün borç alır, 7 gün 7 gece fırtına estirir, nine ve gıdikleri ölür.<br />Mart’ın Dokuzu- Leylek Fırtınası: Halk takvimine göre döl dökümü (mart) ayının sekizini dokuzuna bağlayan gece Hacı Leylek gelir. Gelirken de beraberinde kar ve tipi getirir. Bir gün önce iyi olan havalar o gün soğuk olur.<br />Abril’in Beşi : Yağmur ayının beşi (18 Nisan) hava çok soğur. Bu gece genç hayvanlar hariç, bütün hayvanlar ahırlarda beslenir. Zira bu soğukta kıştan yeni çıkan ve bünyeleri zayıf olan hayvanların dayanamayacağına inanılır. Bu günün diğer bir ismi de Camuş (Manda Kıran) dır.<br />Sitte-İ Sevr: Yağmur ayının 9’unda (21 Nisan) başlayan ve 6 gün süren soğuk ve fırtınalı günlere denir. Bu günlerle ilgili olarak “Sitte-i Sevür, kapıyı çevür.” diye bir cümle bulunmaktadır.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-34964430421160279872009-03-01T02:25:00.000-08:002009-03-01T02:26:06.507-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE YAĞMUR YAĞDIRMA GELENEĞİYAĞMUR YAĞDIRMA GELENEKLERİ:<br /><br />Ekonomisi tamamen tarım ve hayvancılığa dayanan yörede, hava koşulları büyük önem taşımaktadır. İlkbahar ve yaz aylarında havaların yağışlı olması tarımsal üretimde verimi arttırırken hayvan hastalıklarının azalmasına ve hayvansal ürünlerin artmasına neden olur. Bu yüzden kurak geçen dönemlerde insanlar yağmur yağması için çeşitli çarelere başvurmuştur. Bunların arasında; yağmur duasına çıkma, garip mezarından bir taş alarak suya bırakma, godi godi gezdirme, siyah bir eşek bularak suda yıkamayı sayabiliriz.<br /><br />Yağmur Duası : Yağmur yağmadığı zaman insanlar perşembe veya cuma günleri yağmur duasına çıkarlar. Yağmur duası için şehitlik, türbe veya o yörede kutsal olduğuna inanılan yerlere gidilir. Yağmur duasına gitmeden bir gün önce koyunlar ve inekler yavrularından ayrılır. Herkesten ekonomik durumuna göre yiyecek malzemesi alınır ve bunlar duanın yapılacağı gün kadınlar tarafından dua yerinde pişirilerek yemekler hazırlanır. Dua perşembe günü yapılacaksa öğle namazından sonra, cuma günü yapılacaksa cuma namazından sonra camiden çıkan cemaatle birlikte dua yerine gidilir. Dua okunur ve çobanlar tarafından getirilen hayvanlar yavruları ile buluşturulur. Sofralar kurulur, yemekler yenir, sahipsiz kedi ve köpeklerin payları ayrılır. Kuraklığın durumuna göre bu olay birkaç defa tekrar edilir.<br /><br />Godi Godi Gezme : Yağmurun yağması için başvurulan çarelerden biri de “Godi Godi Gezme”dir. Bu olay kuraklığın durumuna göre çocuklar veya büyükler tarafından yapılmaktadır. Süpürge veya kepçeden bir bebek yapılır, kapı kapı dolaşılarak yiyecek toplanır. Toplanan yiyecekler pişirilip bir kısmı fakirlere dağıtılır, bir kısmı da hep birlikte yenir ve dualar edilir.<br />süslenen bebek süpürgeden yapılırsa buna “Süpürge Gelini” denir. Kepçeden yapılırsa “Çömçe Gelin” veya “Kepçe Gelin” denir.<br />Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kafile başkanı, taşıyıcılar, arap ve diğer görevlilerden oluşan kafile “Godi Godi” gezmeye başlar. Önder kafilenin başkanıdır ve idare onun elindedir. Toplanan yiyecekleri muhafaza eder, pişirilmelerini sağlar. ”Çömçe Gelin” yapılmışsa tek başına taşır. Taşıyıcılar; ellerinde taşıdıkları kaplara topladıkları yiyecekleri koyar ve dolaşırlar.<br />Arap; kafilenin en ilgi çekici üyesidir. Arap rolünü alan kişi elini yüzünü kömür ile karalar, üzerine uzun bir entari giyerek Araplara benzer. Bunların dışında Süpürge Gelin’i taşımak için görevliler bulunur. Kafile önde, taşıyıcılar arkada yola çıkılır. Dolaşmaya en mert evden başlanır ve sırasıyla tüm köy dolaşılır. Kafile bir kapıya geldiğinde kapı çalınarak, hep bir ağızdan şu tekerleme söylenir:<br /><br />Godi godiyi gördün mü?<br />Godiye selam verdin mi?<br />Godi Allah tan ne ister?<br />Bir sulu yağmur ister,<br />Yağsın yağsın sel olsun,<br />Her tarafı göl olsun,<br />Ambarlar dolu olsun.<br /><br />Bundan sonra Arap sözü alır:<br /><br />Verenin bir oğlu olsun,<br />Hem de altın kahküllü olsun,<br />Vermeyenin bir kızı olsun,<br />Gözleri de kör olsun,<br />Hem de bacadan düşüp yansın, der<br /><br />Bundan sonra yine hep birlikte :<br /><br />Yağ yağmur yağ,<br />Teknede hamur,<br />Tarla da çamur,<br />Ver Allah’ım ver,<br />Sellice yağmur.<br />denilerek ev sahibinin ikramı beklenir. Ev sahibi kadın içeri girer, bir elinde yiyecek malzemesi bir elinde de bir kap su ile gelir. Yiyecekleri taşıyıcıların elindeki kaba boşaltır. Sonra da “Ya Allah....Bismillah ,Yağmur yağar inşallah” diyerek elindeki suyu önce Arap’ın üzerine, sonra da kafilenin diğer üyelerinin üzerine serper. Böylece bütün evler dolaşılır, yiyecek toplanır. Daha sonra bu yiyecekler pişirilip hep birlikte yenir. Ardından yağmur yağması için dua edilir. Bu yemeğin adına “Herfene “ veya “Elfene” denir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-81407820989430372432009-03-01T02:24:00.004-08:002009-03-01T02:25:22.344-08:00ARDAHAN YÖRESİNDE GİYİM KUŞAMGİYİM KUŞAM :<br /><br />Bir bölgedeki halkın giyimi; bölgedeki iklimden, coğrafi yapısından ve halkın geçmişinden getirdiği alışkanlıklardan etkilenir. Bölgemizde de giyim ve kuşam bu etkenler sebebiyle ilçeden ilçeye değişiklikler gösterebilmektedir. 1930-1940’lı yıllara kadar yörede insanların giyiminden hangi ilçeli olduğu anlaşılırken, günümüzde artık geleneksel giysiler günlük yaşamda kullanılmamaktadır.<br /><br />Erkek Giyimi : Yaşlı erkekler; başlarına sarık, fes, koyun veya kuzu derisinden yapılmış yuvarlak “papak”, keçeden yapılma “börk”, kış aylarında da yünden yapılmış atkılı uçları olan “kabalak” kullanırlardı. Sarık, fes ve külahın üzerine duruma göre puşu veya çit örterlerdi.<br />Sırtlarına yumuşak dokumadan iç gömlek, onun üzerine çok düğmeli ve dik yakalı üst gömlek ve soldan sağa doğru çapraz kavuşan yelek, yeleğin üzerine “gazeki” adı verilen cepken, diz kapaklarına kadar uzanan yumuşak kumaştan yapılma “arkalık “ onun üzerine de paltoya benzer “çuha” veya “yamçı” giyerlerdi.<br />Bacaklarına yukarıdan uçkurlu, paçaları ilik düğmeli uzun iç donu, pantolon yerine belden iple bağlamalı “yığma şalvar” veya yünden yapılma, belden uçkurlu, paçaları işlemeli “Osmanlı şalvarı” giyerlerdi. Bellerinde kuşak, palaska veya işlemeli kemer takarlardı.<br />Ayaklarında “dizleme çorap”, yemeni, çarık, çapula, yumuşak çizme bulunurdu. Yerli gençlerinin giyimleri de aynı olurdu. Gençlerde ise giyim genelde aynı olup daha süslü ve canlı renkler tercih edilirdi.<br /><br />Kadın Giyimi : Yörede kadın giyimi erkeklere nazaran daha renkli, süslü ve çeşitlidir. Kadın giyiminin belirleyici özellikleri arasında da etnik köken, yaş ve evlilik durumu bulunur.<br />Yaşlı kadınlar başlarına fes, takke ve külah takar, üzerine beyaz leçek onun üzerine de kalın tavşal takar, tavşalın üstünden alınlarına renkli valalardan “ çatma “ sıkarlardı.<br />Gelinler ve genç kadınlarda ise yaşlılardan farklı olarak başlarına “dinge“ denilen üzeri kumaşla kaplı fes olur veya “kofik” denen ağaç çember konulur, üzerine kırmızı fes veya çuha çekilirdi. Dinge ve kofik ailenin mali durumuna göre süslenir, iki tarafından uzanan ve çenenin altından boğazı tutan “buhağılık“ bulunurdu. Üstlerine de alın kısmına iki adet çatma veya “çargat” denen ince bir örtü sıkılırdı.<br />Sırtlarına beyaz renkli boylama “iç köynek”, onun üzerine dizlerin altına kadar inen birden fazla boylama “kaftan”, “astarlı yelek” veya “gurduşka” denen kollu yelek giyerlerdi. Bazen de “zıbın” denilen üç etekli bir elbise bulunurdu. Eteklerinin üzerine peştamal takılır, kollara da kirden korunmak ve elbiseyi yıpratmamak için lastikli “kolçak” bulunurdu. Göğüste ise üst tarafı boyna geçirilen alt tarafı bir uçkurla bele bağlanan “döşlük” yer alırdı. Bellerine yünden örme kuşak, bacaklarına ise belden uçkurlu, bilek kısımları ilik düğmeli “tuman” denilen bir çeşit şalvar ve çift katlı diz donu yer alırdı.<br />Ayaklarda ise duruma göre kısa yün çorap, nakışlı boğazlı çorap, çarık, kaloş, mes, lastik, çapula veya kundura bulunurdu.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-57818002058253946142009-03-01T02:24:00.003-08:002009-03-01T02:24:48.077-08:00ARDAHAN YÖRESİ HALK MUTFAĞIHALK MUTFAĞI :<br /><br />Yörede ekonomik hayatın can damarı olan tarım ve hayvancılık, halkın beslenme alışkanlıklarına da yön vermiştir. Arpa ve buğdaya dayalı tarımsal üretim hamur işi yiyeceklerin; hayvancılık ise süt ve süt mamullerinin sofralarımızda bolca yer almasını sağlamıştır. Sebze olarak patates ve fasulye daha fazla tüketilmektedir. Özellikle halk arasında “kartol” veya “kartopu” olarak adlandırılan patates, işgal döneminde yabancılar tarafından yöreye getirilmiş ve sofralarımızın vazgeçilmezleri arasına girmiştir.<br />İlimizin bir hayvancılık merkezi olmasına rağmen et tüketimi fazla değildir. Özelikle sığır eti tüketimi azdır. Ancak kaz, tavuk, hindi ve ördek gibi kümes hayvanları fazlaca beslenmekte ve etinden faydalanılmaktadır. Özelikle kaz etinin yörede ayrı bir yeri vardır.<br />Yörenin geleneksel yemek anlayışında, kahvaltılarında yağlı yiyecekler yer alır. Bunun sebebi insanların daha iyi çalışmasını sağlamaktadır. Kahvaltılarda çok yemek yenmesi makbuldür. Öğlen yemeklerinde ise çorba veya fazla yağlı olmayan yiyecekler tercih edilir ve fazla yenmemesi adettir. Akşam öğününde ise gece rahat uyumak ve vücudu rahatsız etmemek için hafif yemekler tercih edilir ve oldukça az yemek yenirdi. “Sabah yemeğini kendin için ye, öğlen yemeğini bir dostunla bölüş, akşam yemeğini düşmanına yedir.” atasözü bu alışkanlığımızın en güzel ifadesidir.<br />Sofralarımızın “olmazsa olmaz”ları ekmek ve peynirdir. Hangi öğün olursa olsun hangi yemek bulunursa bulunsun mutlaka sofrada ekmek ve peynir vardır. Yörede ekmek tüketimi oldukça fazladır. Öyle ki bu nedenle halk arasında “Yemek yeme“ kavramı yerine “Ekmek yeme “ kavramı kullanılmaktadır. Ekmeğe bu kadar önem veren Ardahanlı, ekmeğini çeşitli unlardan yapmaktadır (buğday,arpa ve mısır unu vs.).<br />Pağaça (pağaç), bazlama, fırın ekmeği, tandır ekmeği, lavaş, gagala, saç ekmeği, yufka, fetir, içli pağaça, kömbe, mısır ekmeği, gevrek, bulama, kerdiğe, yöremizde yapılan ekmek çeşitleridir.<br />Peynir ise en çok kullanılan “katık” türüdür. Halk arasında en çok tüketilen peynir, yaz aylarında yapılıp kışın tüketilen “deri peyniri”dir (tuluğ, tulum peyniri ). Deri peynirinin birazcık küflenen ve yeşilimsi renge bürüneni en makbulüdür. Bu rengi nedeniyle başka yöreden gelen insanlar tarafından “küflü peynir” diye adlandırılmaktadır. Deri peyniri sofralarda iyi bir katık olmanın yanında doğal bir “penisilin” görevi de görmektedir. Evlerde yapılan diğer bir peynir çeşitleri de; gorcola, çeçil, tel çeçil, kaymak altı, yağlı peynirdir. Kaşar peyniri ise mandıralarda ticari amaçla üretilmekte ve yöre ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır.<br />İlimizde bazı yerlerde “aş” olarak adlandırılan çorbalarda da süt ürünlerinin, tahıl ve unlu mamullerin etkisi çoktur. Ayrıca yaban otlarından da oldukça güzel çorbalar yapılmaktadır. Ayran çorbası, bulgur çorbası, kurut çorbası, kesme çorbası, süt çorbası, helle çorbası, puşruk çorbası, süt ürünlerine ve unlu mamullere dayalı çorbalardır. Cincar çorbası, evelik çorbası, kuşekmeği çorbası ise yabani otlardan yapılan çorbalardır.<br />Hamur işi yiyeceklerin Ardahanlının damak zevkinde ayrı bir yeri vardır. Hamur işi yiyecekler bazen yağda kızartılarak yapılır bazen suda haşlanır bazen fırında bazen de saçda yapılır. Misafirlere en çok ikram edilen yiyeceklerin başında bunlar gelir. Bişi, mafiş, lokum en önemlileridir. Suda haşlanan yiyeceklerin en önemlisi de hingal’dır. Hingal; açılan yufkanın kare kare kesilip içerisine et veya kavurma konularak kapatılıp suda pişirilmesi ile yapılır. Halk arasında en çok sevilen kaz etinden yapılan kaz hingalıdır. Yufkanın içine bir şey konmadan kare şeklinde kesilip boş pişirilenine de kayıtma denir. Bunlar servis yapılırken üzerine sarımsaklı yoğurt ve yanmış yağ serpilir. Diğer çeşitleri de kesme makarnası, yumru makarna, gançlama, erişte ve cumur’dur. Bir de tepside ve saç üzerinde yapılan hamur işleri vardır. Bunlar daha çok üzerine yağ sürülerek veya içerisine “iç” konularak yapılan kete’dir. Daha çok ev halkının zevkine ve isteğine bağlı olarak içli veya sade olarak yapılırlar.<br />Et ise bazen yemeklere katılarak bazen kıyma yapılıp köfte olarak bazen pastırma yapılarak bazen de kavurma yapılarak değerlendirilir. Yöremizde sığır etinden daha çok kaz eti tüketilmektedir. Öyle ki kaz üretim ve tüketiminin kendine has gelenekleri ve kuralları oluşmuştur.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-31783504189293708222009-03-01T02:24:00.001-08:002009-03-01T02:24:16.498-08:00ARDAHAN YÖRESİ ŞİVESİARDAHAN AĞZI :<br /><br />Ardahan konumu itibariyle Anadolu’ya Türkler tarafından yapılan akınların ve yerleşmelerin geçit noktalarından biri olmuştur. Ardahan ve çevresi 1064 yılında başlayan Oğuzların Anadolu’ya yerleşmelerinin merkezi olurken, Azerbaycan Türklerinin ve Terekemelerin göçlerinin sığınağı olmuştur. Yüzyıllar boyunca bölgedeki devletler arasında yapılan mücadelelere mekan olan yöre; savaşlar, işgaller, tutsaklıklar ve katliamlara sahne olmuştur. Bu olaylar bazen yakın bölgede bulunan insanların Ardahan’a bazen de Ardahan’da yaşayanların başka bölgelere göç etmesine sebep olmuştur. Bu göçler ise farklı Türk boyları arasında kültür etkileşimini sağlamış, farklı dil ve ağız özelliklerini bir araya getirmiştir. Bugün Ardahan’da üç değişik ağız bulunmaktadır.<br /><br />1. Ardahan-Posof yerli ağzı<br />2. Türkmen ağzı<br />3. Terekeme-Azeri ağzı.<br /><br />Ardahan- Posof Yerli Ağzı : Bu ağızla konuşan Türk kolu, yöreye yerleşen en eski Türk topluluklardan biri olup bugün Ardahan, Hanak, Posof ilçe merkezleri ve bu merkezlere bağlı olan yerli köylerinde, Çıldır ve Göle’nin bazı köylerinde ikâmet etmektedirler. Halk arasında “Gagavan” ve “Çin-Çavat” isimleri ile adlandırılan Ardahan- Posof yerlileri 12 y.y.da buralara gelip yerleşen ve o dönemde hristiyan olan Kıpçak Türklerindendirler. Daha sonra müslümanlığı seçen “yerli”lerin ağız özellikleri Erzurum ve Kars ağızlarından farklılıklar göstermekte ve Kıpçak ağız özelliklerini taşımaktadır. Etnik yapı açısından Ardahan-Posof bölgesi; batıda Çoruh boyları kuzeyde de Ahıska ile bir uyum sağlamakta ve ağız özellikleri bakımından buralarla birlik göstermektedir.<br />Türkmen Ağzı : Damal ilçe merkezi ve köylerinde yaşayan Türkmen vatandaşlarımızın alevilik inancına sahiptirler. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan döneminde Maraş yöresinden gönüllü olarak getirilmiş ve buralara yerleştirilmişlerdir. Gelenek ve göreneklerine oldukça bağlı olan Türkmen vatandaşlarımız, ağız özelliklerine de sıkı sıkıya bağlı kalmış ve yörede ayrı bir ağız grubu oluşturmuşlardır. Ahıskalı Aşık Haydari bir şiirinde Damal-Hanak Türkmenlerini şöyle anlatmıştır:<br />Terekeme- Azeri Ağzı : Çıldır merkez ve köylerinde, Ardahan ve Göle’nin bazı köylerinde yaşayan Terekemeler halk arasında “Karapapak” diye adlandırılmaktadır. Bunlar 1828 yılında; yaşamakta oldukları Kuzey Azerbaycan’ın borçalı ve kazak bölgelerinin Ruslara geçmesi sonucu buraları bırakıp Ardahan ve Çıldırın köylerine yerleşmişlerdir. Ağız özellikleri incelendiğinde hem Kıpçak hem de Oğuz-Türkmen ağızlarının özellikleri görülmektedir. Bu durumun; Terekemelerin, Kıpçakların, Türkmenlerin kaynaşması sonucu oluştuğunu akıllara getirmektedir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-65048456692546124802009-03-01T02:23:00.001-08:002009-03-01T02:23:48.497-08:00ARDAHAN YÖRESİ HALK OYUNLARIHALK OYUNLARI :<br /><br />Ardahan farklı kültürlerin etkileşim içinde bulunduğu bir coğrafi alandadır. Bu nedenle halk oyunları açısından son derece zengin bir ildir. Türkiye’de halk oyunları karakter yapısı, figürleri ve oynayış biçimlerine göre yedi bölgeye ayrılmıştır. Bunlar bar, halay, horon ve karşılama, hora, kaşık ve oturak oyunları ile zeybek bölgeleridir. Ardahan ise ‘’bar bölgesi’’ içine girmektedir. Bar oyunları; oynayanların yan yana gelip serçe parmakları ile tutuşarak daire veya yarım daire şeklini almalarıyla oynanır. Yöredeki bar oyunları bazen çalgı ile bazen de çalgısız olarak oyuncuların kendi kendilerine söyledikleri türkülerle oynarlar.<br />Çalgısız Oyunlar: Oyunculardan biri veya birkaçı, birlikte bir mani veya türkü söyleyerek oyunu başlatır. Bir kıta türküden sonra halayın tamamı veya bir kısmı türküyü tekrar eder. Türkünün diğer grup tarafından tekrar edilmesine çevirme, çevirmeli olarak söylenen oyun türkülerine de ‘’Nanay’’ denir. Ağırdan başlayan türküler gittikçe hareketlenir. Buna bağlı olarak da oyunlar hareket kazanır.<br />Çalgılı oyunlarda baş çalgı davul ve zurnadır. Davul ve zurna, özellikle düğünlerin vazgeçilmez çalgılarıdır. Bunların dışında mey, tef ve bağlama gibi enstrümanlar da kullanılır. Bu oyunlarda da ağırdan başlanan oyun giderek hız kazanır. Oynanan oyunların birçoğunun hikâyesi bulunur. Yapılan her figür farklı bir duygunun ifadesidir. Erkek figürleri daha sert bayanların ise daha naziktir.<br />Tekli, ikili ve üçlü oyunlarda erkekler kartal bayanlar ise güvercini temsil ederler. Erkekler kollarını yanlara doğru tam açar ve yukarıya doğru kaldırırken heybetli bir kartalı andırır. Bayanlar ise kollarını dirseklerinden kırar, ellerini hiçbir zaman omuz hizasından yukarı geçirmezler ve oyun alanında adeta bir güvercin gibi süzülürler. Bugün bilinen 100’e yakın halk oyunu bulunan ilimizde bu oyunlar: oda oyunları, çiftli-ikili oyunlar, temsili oyunlar ve barlar olmak üzere 4 gruba ayrılırlar.Bunlar:<br />Oda Oyunları :Kapalı alanlarda el davulu, zilsiz def, mey ve saz gibi enstrümanlar eşliğinde oynanır. Türkmen vatandaşlarımızın oynadığı ‘’semah’’lar da bu gruptadır. En önemlileri; karabağ, ağır terekeme, on dört ve taşkırandır.<br />Çiftli-İkili Oyunlar : Davul ve zurna eşliğinde geniş alanlarda oynanır. En önemlileri:Şeyh Şamil,hançer barı, karadonlu ve beş açılandır.<br />Temsili Oyunlar : Yöresel enstrümanlar, esprili sözlerle dolu türküler eşliğinde oynanır. Deli kız, teşi, pişik oyunları bunlardan bazılarıdır.<br />Barlar : Barlar bazen sadece erkekler bazen sadece bayanlar tarafından oynanır.Bazen de karışık (alaca bar) oynanır. Bir barda en az beş kişi bulunur. Bunlara “bar başı, koltuk, orta, orta yanı ve pöçük oyuncusu” denir. Barlarda oyuncular tam veya yarım daire şeklinde hizalanır. Oyun yönü “ters bar” hariç soldan sağa doğrudur. Birkaç oyun dışında bütün oyunlar; üç adım ileri, üç adım geri atılarak oynanır.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-57953737211999904102009-03-01T02:22:00.000-08:002009-03-01T02:23:00.984-08:00ARDAHAN YÖRESİ EL SANATLARIEL SANATLARI<br /><br />HALICILIK :<br /><br />Üretildiği yere göre yün, pamuk veya ipek iplikten dokunan bir yaygı olan halı , ilk olarak Orta Asya ve Batı Asya’da geliştirilmiştir. İlk zamanlarda bir yer yapısı olan halı, daha sonra özellikle doğuda bir süs eşyası olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Çadır kapısı, yer sergisi, masa örtüsü, sedir örtüsü, gölgelik ve duvar halısı olarak insanların farklı ihtiyaçlarına cevap vermiştir.<br />Türk kültürünün de önemli bir parçası olan halı, Anadolu’nun her köşesinde dokunmakta, her yöre kendine has desenlere kendi duygularını katarak bu mirası gelecek nesillere aktarmaktadır. Türklerin dört parçadan oluşan halı takımına “deste” denilmektedir. Bu parçalardan biri ortaya (meyane), ikisi onun kenarlarına (kenare), birisi de pencere kenarına (serendaz) serilirdi.<br />Halıcılığın en çok geliştiği bölgeler; Türkistan, Kafkasya, Anadolu, İran, Mısır, Çin, ve Avrupa’dır. Halı çeşitleri içinde en çok rağbet görenleri Kafkas, İran, Çin ve İspanyol halılarıdır. Halının kalitesi düğüm sayısına göre ölçülür. Düğüm sayısının fazlalığı halının kalitesini de artırır. İpliğin çözgülere düğümlenme şekillerine göre farklı isimler alan düğümün en eskisi “Türk” yada “Gördes düğümü”dür. Bu düğüm Kafkas ve Anadolu halılarının dokunmasında kullanılmaktadır.<br />Dokumada kullanılan yün, ipek ve pamuk ipliklerinin renklendirilmesinde de 19. yy öncesinde doğal yöntemler kullanılmıştır. Doğal boyalar yöreye göre bazen çivit, sumak, katırtırnağı, çivitotu, ağaç kabuğu ve yaprağı gibi bitkilerden bazen minerallerden bazen de böcek veya yumuşakça türü hayvanlardan elde edilmiştir.<br />Her ulus dokuduğu halıya kendi kültür öğelerini taşıyan figürleri işlemiştir. Halının süslemesinde kullanılan bu figürler geometrik, stilize ve doğalcı olarak üç kısma ayrılmıştır. Geometrik figürler arasında çokgen, yıldız ve haç; stilize figürler arasında karmaşık kıvrık dallar, palmiye desenleri ve küf yazısı; doğalcı öğelerde ise servi ağacı, çiçek açmış meyve ağacı, söğüt ağacı, kuşlar, yaban hayvanları ve Çin ejderleri en çok görülenleridir.<br />Kafkasya’da çok yaygın olan halıcılık ilk önce İran etkisinde kalmışsa da daha sonra yerel öğelerin yorumlanmasıyla özgün bir Kafkas usulü oluşmuştur . Bu halılarda kullanılan motiflerin başında dört ayaklı hayvan figürleri, geometrik şekiller ve ejder figürleri gelir.<br />Tarihi ve kültürel değerler açısından oldukça zengin bir mirasa sahip olan ilimizde de halıcılık oldukça yaygındır. Yöre kadınları, tarih boyunca evlerindeki tezgahlarda dokudukları halılarla bu kültürü günümüze kadar taşımışlardır.<br />Yörede dokunan halılarda Kafkas-Osmanlı-Türk sentezinin izleri görülmektedir. Selçuklu halı sanatının hayvan ve bitki motifleri, Osmanlının geometrik ve dinsel motifleri en çok kullanılan figürlerdir. Halı dokuyan genç kızlarımız, dokudukları halılara yeni renkler ve desenler katarak duygularını dile getirirler. Yörede bulunan her ailenin kendine has özel desenleri olup halılarda kullanılan her motif ve renk ayrı bir duygunun ifadesidir. Kadınlarımızın el emeği göz nuru olan yöresel Kafkas halılarında nilüfer çiçeği mutluluğu, daire sonsuzluğu anlatırken, beyaz saflığı, siyah hata ve yanlışlıkları, kırmızı hareket ve din sevgisini, sarı kötülük ve üzüntüyü, mavi ise güç ve doğruluğu simgeler. Kullanılan desenlerin kendine has isimleri bulunmaktadır. Gelin tacı, pernik, çengel, kilim, yüzükoyun ve gül dalı en çok kullanılan desenlerdir.<br />Bu kültür mirasımızı gelecek nesillere taşımak ve tanıtımını yapmak, genç kız ve kadınlarımıza yeni istihdam alanları yaratmak amacıyla gerek Valiliğimiz gerekse Halk Eğitim Merkezi Müdürlüklerimizce çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. İl ve ilçe Halk Eğitim Merkezi Müdürlüklerince kurslar açılmakta ve gençlerimize eğitim verilerek halıcılığın il geneline yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.<br />Yöresel Kafkas halılarını dünyaya tanıtmak, kültürel değerlerimizi yaşatmak ve geliştirmek ayrıca işsiz gençlerimize iş imkanı sağlamayı amaçlayan Valiliğimiz, Ardahan İlini Kalkındırma ve Geliştirme Vakfı’na bağlı olarak Halıcılık Limited Şirketi’ni kurmuştur.<br />KİLİM :<br /><br />Göçebe kavimlerin en önemli yaygılarından olan kilim; Orta Asya , Balkanlar ve Anadolu’ya özgü bir dokumadır.Halıdan farklı olarak yüzey ipliklerinin tek tek ilmikleri kesilerek değil , ipliklerin çözgülerin arasından sürekli olarak geçirilmesiyle oluşur. Örülen kilimin yüzeyi düz bir görünüm kazanır ve iki yüzeyi arasında fark bulunmaz. Anadolu’nun daha çok orta, batı ve doğu bölümünde dokunan kilim, bulunduğu yörenin özelliklerini taşır.<br />Dokuma tekniği bakımından geometrik figürlerinin işlenmesine elverişli olan kilimde en çok görülen desenler; kuş, boynuz, kaz ayağı, güneş, çiçek, ırmak, dağ gibi doğadan ve insan yaşamından alınmış öğelerdir.<br />İlimizde kilim dokumacılığı az da olsa devam etmektedir. Yöre insanı kilimlerinde tamamen kendine özgü yöntemlerle elde ettiği boyaları kullanmaktadır. Kadınlarımız gazel adını verdiği bitki kökünü kaynatarak kahverengi, evelik kökünden kırmızı, samanı kaynatarak sarı, mantı suyuna attığı paslı demirlerin pasını attıktan sonra gazel kökünü de katarak siyah rengi elde etmiştir.<br />Güzel bir renk armonisine sahip olan kilimlerimiz sadece rengiyle değil kalite ve desen zenginliğiyle de mükemmel bir dokumacılık örneğine sahiptir.<br />Kilim tezgahı yere paralel şekildedir. 6 m2’lik bir kilim tek kişi tarafından 75-80 günde tamamlanmaktadır. En güzel kilim örnekleri Göle, Çıldır ve Damal ilçelerimizde bulunmakta olup köylerimizde 100-150 yıllık antika değerindeki kilimlerle karşılaşmak mümkündür.<br /><br />HASIR :<br /><br />Yöremizde; daha çok eski dönemlerde kullanılan yaygı çeşitlerinden birisi de hasırdır. Kurumuş sazlıktan yapılan ve herhangi bir maliyeti de bulunmayan hasırlar, dokunmasının kolay olması nedeniylede halk arasında tercih edilen bir yaygıdır.<br />Hasır sulu alanlardaki sazlıklardan toplanan sazlardan yapılır. Bunlara “cil” toplanmasına da “Cil Çekme” denir. Bu işler genelde kadınlar tarafından yapılır. Toplanan ciller önce kurutulur ve kurutulduktan sonra bir kısmı ılık suda nemlendirilerek örülüp kalın ve uzun ip haline getirilir. İp haline getirilen ciller hasır tezgahlarında dikey biçimde gerilir. Kalan ciller de yine nemlendirilerek bu iplerin bir altından bir üstünden geçirilerek hasır haline getirilir. Hasırlar bazen sade bazen de desen verilerek yapılır.<br />Hasır; rutubeti ve havayı geçirmeme özelliğine de sahiptir. Eski dönemlerde yer ve duvar sergisi olarak kullanmasının yanında zemine serilerek halıyı nemden korumaya yarardı. Bunun dışında kullanımının kolay olması nedeniyle tahıl, yün ve tüy serip kurutma gibi günlük işlerde de sıkça kullanılmaktadır.<br /><br />KEÇE :<br /><br />Keçe; yün, kıl veya pamuğun ıslatıldıktan sonra dövülerek liflerinin birbirine kaynaştırılmasıyla elde edilir. Keçe bazen örtü, sergi ve çadır olarak bazen de giysi yapımında kullanılırdı.<br />Keçeciliğin yaygın olduğu yörelerin başında Orta Asya gelmektedir. Göçebe Orta Asya Türklerinin yaşamında önemli bir yer tutar. Çok eski dönemlerde, buralarda yapıldığı bilinmektedir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle birlikte keçecilik de bir zanaat haline gelmiştir. Anadolu Selçukluları döneminde, Ahilik örgütü içinde yer alan esnaf loncaları arasında keçecilik de vardır. Keçeci kalfalar, yıllar süren çalışmalarla kendilerini yetiştirdikten sonra dükkan açma hakkını kazanırlardı.<br />Yöremizde hayvancılığın yaygın olması özellikle de eski dönemlerde küçükbaş hayvan sayısının fazlalığı, keçeciliğin gelişmesine neden olmuştur. Bazı köylerimizde geleneksel yöntemlerle az da olsa hâlâ yapılmaktadır.<br />Keçe yapımı için öncelikle koyunların sırtından kesilen yünler suda ıslatılıp yıkanır ve temizlenir. Temizlenen yün elde tiftiklendikten sonra yaylarla lif haline getirilir. Yere serilen çadırın üzerine büyük bir bez serildikten sonra nemlendirilen yünler bu bezin üzerine yayılır. Yün yayılırken keçe ustası tarafından renklendirilmiş yünlerle desen oluşturulur. Daha sonra bezin uçları yünün üzerine katlanır ve içine uzun bir ağaç konularak çadırla birlikte rulo haline getirilir. Yün liflerinin iç içe kaynaması için rulo belirli aralıklarla sıcak suyla ıslatılarak insanlar tarafından tekmelenir. Rulo, keçe haline getirilinceye kadar bu işlem sürdürülür. Hazır hale gelen keçe sıcak su dökülerek çıkarılır.<br />Keçe yapımı halk arasında bir şenlik haline getirilmiştir. Köy halkı keçe yapılan evde toplanır ve ev halkı tarafından hazırlanan yiyecekler gelenlere ikram edilir. İkramlar bişi , katmer, feselli ,mafiş, gevrek gibi hamurdan yapılan yöresel yiyeceklerdir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-54186578612842294362009-03-01T02:20:00.000-08:002009-03-01T02:22:19.587-08:00ARDAHAN YÖRESİ TÜRKÜLERDEN BAZİLARİTÜRKÜLER<br /><br />BİLİRSEN Mİ SENDEN NİYE KÜSMÜŞEM<br /><br />Bilirsen mi senden niye küsmüşem?<br />Bağmadın özüme size gelende.<br />Ona göre bu dostluğu kesmişem,<br />Kem bağırsan hüsne yüze gelende.<br /><br />Kerem olup ben oduna yanaram,<br />Dostuma dost düşmanıma yamanam.<br />Ben arifem işareten ganaram,<br />Kelmeyi başlayıp söze gelende.<br /><br />Şeyda diyer hiç derdimi bilmedin,<br />Dost oluban bir yüzüme gülmedin.<br />Ve demelif ve demeze gelmedin,<br />Ne demiştik geze geze gelende.<br /><br />YAYLASINDAN İNMİŞLER<br /><br />Yaylasından inmişler,<br />Üç kız bir ana,<br />İnmişler ama,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />Karaları geymişler,<br />Üç kız bir ana,<br />Geymişler ama,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />Acınır hallerine,<br />Üç kız bir ana,<br />Çıkmışlar dama,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />Sokuldum yanlarına,<br />Üç kız bir ana,<br />Demezler bana,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />Bilmem nasıl güzeller,<br />Üç kız bir ana,<br />Güzeller ama,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />Gözlerini süzerler,<br />Üç kız bir ana,<br />Gülmezler ama,<br />Ağlarlar yana yana.<br /><br />GEZDİM GURBET ELİ<br /><br />Gezdim gurbet eli seyran eyledim,<br />Gördüm ki müşkildir haller perişan.<br />Özüm öz deyir-diyim fikir eyledim,<br />Dertli ben değilem alem perişan.<br /><br />Ayva gelin,elma gelin,nar gelin,<br />Sen küstürdün gel gönlümü al gelin.<br /><br />Ser çekip semaye dumanlı dağlar,<br />Eşinden ayrılan ah çeker ağlar.<br />Bozuldu gülşenler,virandır bağlar,<br />Bülbülün konduğu dallar perişan.<br /><br />Elma demem,ayva demem,nar demem,<br />Bin yıl kalsa vefasıza yar demem.<br /><br />AŞAYIM KARLI DAĞLARI<br /><br />Aşayım karlı dağları,<br />Dönmenem yar şimden geri.<br />Dünyada ölüm var imiş,<br />Yanmanam yar şimden geri.<br /><br />Kanberoğlu yürek yandı,<br />Eder isen yüz bin andı.<br />Açılsın sinemin bendi,<br />İnanmam yar şimden geri.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-6671662569632491022009-02-27T11:12:00.001-08:002009-02-27T11:12:31.167-08:00ARDAHAN ADININ KAYNAĞICennet vatanımızın müstesna illerinden biri de “serhat şehir” Ardahan’dır. Ardahan adının menşei hakkında farklı bilgiler bulunmaktadır. Bölgenin ilk coğrafi ismi kaynaklarda “Kür” olarak belirtilmiştir. Batılı kaynaklarda ise “Kyros” olarak geçmektedir. Ortaçağdaki Georgien (Gürcü) kaynaklarında “Kura” şeklindedir.<br />Bu yerleşim merkezine Ardahan isminin Ortaçağdan itibaren verildiği tahmin edilmektedir. Verilen bu ismin ne anlama geldiği tam olarak bilinmemekle birlikte değişik rivayetler mevcuttur. Bu rivayetlerden ilki, bölgede bir dönem hâkimiyet kuran Urartuların dini inanışları ile ilgilidir. Urartular Güneş tanrısı olduğuna inandıkları “Ardini” adına bölgede çok sayıda tapınaklar yapmışlardır. Tapınağı yapanlarda bu adla (Ardini) anılmıştır. Bu nedenle bölgeye Ardini denilmiştir. Fakat Tanrı Ardini adına, tespit edilebildiği kadarıyla, herhangi bir belgede rastlanılmamıştır.<br />İkinci rivayet ise şöyledir: M.Ö.665 yılında Kafkaslardan gelerek Yukarı Kür bölgesine yerleşen Saka Türkleri, bölgeyi yedi idari birime ayırmış en önemli birimine de “Artahanak” adını vermişlerdir. Bu birimin ismi zamanla Ardahan olarak söylenmiştir.<br />Üçüncü rivayete göre, M.S.628 yılında Ardahan ve çevresi, Hazar Türkleri tarafından fethedilmiştir. Ardahan’ın idaresi Hazar Türklerinin “Arda” adıyla bilinen bir oymağına verilmiştir. Oymağın başbuğlarının “HAN” sıfatını kullanmasından dolayı “Arda-han”(Han’ın oturduğu şehir) biçiminde söylenmiştir.<br />Netice olarak Ardahan adı Urartu (Khaldi)’ların Güneş Tanrısı adına yaptırdığı tapınakla “Ardini” şeklinde başlamış, Saka Türkleri zamanında “Artahanak” biçiminde söylenmiş, Osmanlılar döneminde ise bugünkü şeklini almıştır.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-8024564392039740612009-02-27T11:10:00.000-08:002009-02-27T11:11:42.309-08:00Ardahan KongreleriI. Ardahan Kongresi<br /><br />1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul ve Anadolu’nun birçok yerinde milli toplantılar yapılmıştır. 5 Kasım 1918’de Kars’ta “İslam Şurası” meydana getirilmiş,14 Kasım 1918’de bir kongre toplanmıştı. Bunu Ahıska, Ahılkelek ve Ardahan Kongreleri izledi. Ahıska ve Ahılkelek’in Gürcülerce işgalinden sonra Milli Kongre Japonya’ya başvurarak resmen varlıklarının tanınmasını talep etti. Batum’un, İngilizlerce işgalinden sonra I. Ardahan Kongresi çalışmaları başladı. Böylece Türkiye’deki yerel kongre çalışmalarında Ardahan da öncelikli yerini almış oldu. Ardahan kongreleri daha sonra yapılacak olan Erzurum ve Sivas kongrelerine önemli bir alt yapı oluşturmuştur.<br />I. Ardahan kongresi, 3–7 Ocak 1919 tarihleri arasında toplanmıştır. Başkanlığını III. Tümen komutanı “Halit (Karsıalan) Bey” yapmıştır. Halit Bey, Enver Paşa komutasındaki I.Kafkas ordusunda bulunmuş değerli bir komutandı. Kongredeki diğer üyeler ise Cafer (Erçıkan) Bey, Dr.Hakkı Cenap, Dr.Fuat Sabit, Dr. Abidin (Ağacıkolu), Filibeli Hilmi, Arif Bey, Rasim (Acar), Cafer Bey ( Bu zat aslen Erzurumlu olup eski “Teşkilat-ı Mahsusa” ajanlarından idi ve Ebulhindili Cafer diye tanınırdı. Ermenilerin korkulu rüyası idi.) dir. Dr Fuat Sabit, İttihatçıların Erzurum’daki kilit isimlerindendir. Arif bey, orduda baytarlıkta bulunmuş bir yarbay idi. Ardahan kaymakamı Rasim (Acar) Bey ise yörenin köklü ve nüfuzlu bir ailesi olan Hamşioğulları’na mensuptu. Kongre, Rasim Bey’in konağında yapıldı. Bu konak bugün “Ardahan İl Sağlık Müdürlüğü” olarak hizmet vermektedir.<br /><br />Kongrede Alınan Kararlar<br /><br />1. Mondros’ta dikte ettirilen kararlar kesinlikle kabul edilemez.<br />2. Eldeki silahlar teslim edilmeyecektir. Hatta yeni bir mücadele için her çare denenerek yeniden silahlanmaya gidilecektir.<br />3. Ahıska ve “Elviye-i Selase” (Kars, Ardahan, Batum) düşman işgalinden yeni kurtulmuştur. Buralar hiçbir şekilde terk edilmemelidir. Anavatan için boğazlar son derece elzemdir. Limanlar ve demiryolları düşman kontrolüne bırakılmamalıdır. Zafere ulaşıncaya kadar herkesin uyum içerisinde çalışması gerekmektedir.<br />4. Vakit kaybetmeden Milli Şura Hükümeti ile temas kurulmalıdır. Bu bölgelerden gelecek temsilciler ile II. Ardahan kongresi toplanmalıdır.<br />I. Ardahan kongresi, emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı tam bağımsızlık yolunda Anadolu’dan yükselen onurlu başkaldırının ilk gür sesi olmuştur.<br />Ardahan bir süre sonra birinci kongrede alınan karar gereği ikinci kongre hazırlıklarına başlamıştır.<br /><br />II. Ardahan Kongresi<br /><br />7–9 Ocak 1919 tarihleri arasında daha geniş bir katılımla II. Ardahan kongresi toplandı. İlk kongreye katılanların yanında Ahıska, Çıldır, Oltu, Kars, Ahılkelek, Kağızman ile Şüregel’den gelen delegeler de hazır bulundular. Kongrenin reisi yine “Halit Bey”dir. Üyeler ise şunlardır: Cafer Bey (Erzurum’un Ebulhindi/Alaybeyi Köyünden ve Köseoğulları ailesindendir. İlk kongrede bulunmuştu.), Dr Hakkı Cenab, Dr Abidin (Ağacıkolu) Dr Fuat Sabit, Filibeli Hilmi, Yarbay Arif, Rasim Acar (Ardahan Kaymakamı), Osman Server (Atabek), Mehmet Ali Bey, Dr Esad Bey, Yusuf Ziya Bey (Oltu adına katıldı), Şakir oğlu Ahmed, Mehmed Ramiz Bey, Rüstem (Acar), Hasan Han Bey (Cihangiroğullarından), Ali Rıza (Ataman), Afzal Bey, Hacı Abbasoğlu, Kerbalayi Mehmed Bey. II. Ardahan kongresine Kars Milli Şura Hükümeti Cumhurbaşkanı Cihangirzade İbrahim Bey de katılmıştır. Kongrede kabul edilen maddelerle bölgenin geleceğine yönelik kararlar daha kapsamlı hale getirildi.<br /><br />Kongrede Alınan Kararlar<br /><br />1. Güneybatı Geçici Milli Kafkas Hükümeti kurulmalıdır. Bunun için Milli Şura temsilcilerinin seçip göndereceği delegelerle Kars’ta büyük kongre toplanması sağlanmalıdır.<br />2. İngilizler mütareke hükümleri içerisine alınmıştır. Ordudaki silahlar halka dağıtılmalıdır. Gürcü ve Ermeniler asla memleket içerisine sokulmamalıdır. Trabzon’da İstikbal ve İkbal, Batum’da Saday-ı Millet ve Erzurum’da Albayrak gibi Milli yayınlar çıkarılmalıdır.<br />3. Eldeki silahlar kesinlikle teslim edilmeyecek, III. Tümen 1914 sınırları gerisine çekilecek, Güneybatı Kafkasya Hükümeti’ne her türlü önderlik Halit Bey tarafından yapılacaktır.<br />I ve II. Ardahan kongreleri, Doğu Anadolu kongreler grubu içerisinde yer almaktadır. Ardahan ve Kars’ta yapılan kongreler son derece önemlidir. Kısa bir süre sonra Erzurum’da Mustafa Kemal Paşanın katılacağı büyük bir kongre toplanacaktır. Böylece Ardahan’da başlatılan yerel kongreler bütün doğuyu kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Ardahan kongrelerinde alınan kararlar Gürcüler tarafından yok sayılmak istenmiş ve işgal için harekete geçilmiştir. 20 Nisan 1919’da Ardahan, Gürcüler tarafından işgal edilmiştir. Kongre sonrasında oluşan “Şura” dağıtılmıştır. Ayrıca Ardahan civarındaki Seyduran ve Dikan köyleriyle, Göle’deki Arpaşen köyleri tahrip edilmiştir. Gürcüler, Ardahan ve havalisinde 1000 kadar insanı katlettiler. Bu olaylar olduğu sırada İngilizler Kars’a girerek 13 Nisan 1919’da “Milli Şura Hükümeti”ne son verdiler.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-10254069882210819052009-02-27T11:09:00.002-08:002009-02-27T11:10:08.237-08:00ARDAHAN’IN GÖLLERİÇILDIR GÖLÜ : Doğu Anadolu Bölgesinin Van Gölü’nden sonra en büyük gölüdür. Bu göl ilimizin güneydoğusunda yer alır. Gölün küçük bir kısmı Kars il sınırları içerisindedir. Kısır Dağı ile Akbaba Dağı arasında yer almaktadır. Denizden yükseltisi 1959 m olup yüzölçümü 115 km2’dir. Göl; kar suları, kaynaklar ve her iki dağdan inen küçük dereler ile beslenmekte olup gölün suyu tatlıdır. Göl, güneye doğru git gide daralır, Kamervan adasından sonra dar Zavot boğazından ötede küçük bir genişleme daha yapar;gölün genişleme yaptığı bölüme “Küçük Göl” de denir. Gölün fazla suları belirli bir akıntı ile bu boğaza doğru toplanır ve buradan sonra hızlı bir akışla “Telek Suyu” adıyla gölden çıkarak Kars Çayına doğru akar. Çıldır Gölü’nün yüzeyi kış aylarında buzla kaplanmaktadır. Gölün kuzeydoğu kıyısına yakın bir yerinde bir dönüme yakın genişlikte Akçakale veya Kuşadası olarak adlandırılan ve yarımadanın kopmasından oluşan bir ada bulunmaktadır. Gölde en çok bulunan balık türü sazan ve tatlı su kefalıdır.<br />AKTAŞ GÖLÜ : Çıldır Ovasının kuzeybatı kesiminde 27 km2’lik kadar bir alan kaplayan gölün 14 km2’lik kısmı ülke sınırları içerisindedir. Kalan 13 km2’lik kısmı ise Gürcistan’dadır. Yüksekliği 1798 m olan göl kapalı havza halindedir. Gölün suları sodalıdır. Gölde devamlı hareket halinde bulunan adacıklar vardır. İlkbaharda göl yatağından taşan sular bir akıntı oluşturur ve bu akıntıya “Zagaristav Deresi” denir.<br />Ayı Gölü : Arsıyan Dağı ile Cin Dağı arasında yer alan küçük bir göldür. Gölü besleyen ve göl kenarından çıkan çok sayıda küçük kaynak yer alır. Gölün fazla suları gölle aynı ismi taşıyan “Ayı Deresi” ve Cin Dağının kenarlarını izleyerek Hanak ilçesine doğru akar. Alanı yaklaşık olarak 0,5 km2’dir.<br />Karagöl Gölü : Posof ilçemizin Baykent ve Alabalık köyleri yakınlarındadır. Gölde alabalık bulunmakta olup gölden çıkan küçük bir dere Posof ilçemize doğru iner. Alanı yaklaşık olarak 10 da ’dır.<br />Balık Gölü : Posof ilçemizin sınırlarında Kanlı Dağın kuzey tarafında yer alır. Gölde alabalık ve kunduz bulunur. Alanı küçük olup yaklaşık olarak 4 da’ dır.<br />Kanlı Göl : Posof ilçemizin Eminbey Köyü’nün batısında Gümüşkavak ve İncedere köyleri arasında yer alır. Gölün alanı küçük olmasına rağmen derindir. Gölde sazan balığı bulunur. Alanı yaklaşık olarak 8 da’ dır.<br />Ayaz Göl : Posof ilçemizde Eminbey Köyü’nün hemen doğusunda yer alan bu küçük gölün derinliği 20-30 m olup gölde balık yaşamamaktadır. Alanı yaklaşık olarak 10 da’ dır.<br />Davar Gölü : Posof ilçemizin batısındaki Hırhat Dağının kuzey tarafında yer alır. Gölde balık yaşamamaktadır. Alanı yaklaşık olarak 3 da dır.<br />Süngülü Gölü : Posof ilçemizin doğusunda Gürcistan sınırına yakın Süngülü Köyü’nün yanında yer alır. Gölde alabalık bulunur. Alanı yaklaşık olarak 8 da dır.<br />Sülüklü ve Kamışlık Gölleri : Posof ilçemizin 6 km kadar doğusunda yer alır. Alanları yaklaşık olarak 7 da ’dır. Göller birbirine yakın yer alır.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-1515098156959341292009-02-27T11:09:00.001-08:002009-02-27T11:09:30.330-08:00ARDAHANDAKİ TARİHİ ESER KALINTILARI:Akçakale Ada Şehri Kalıntıları : Çıldır Gölü’nün içerisindeki Akçakale Adası, doğal güzelliklerinin yanı sıra, birinci derece arkeolojik sit alanıdır. Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık olarak 27 km. güneydoğusunda yer alan Akçakale Köyü’nün hemen batısında, bir ada şehrine ait kalıntılar bulunmaktadır.Yapı artıklarından ve molozlardan adanın tarih boyunca yoğun şekilde iskan gördüğü anlaşılmaktadır.<br />Ada üzerinde tarih öncesi devirlerden kalma dolma tapınak görünümünde bir taş dam, belirli bir düzen içinde dizilmiş tabii taşlardan menhir ve kromlekler ve çok tahrip olmuş kare şeklinde bir yapı kalıntısı bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar adanın Paleolitik Çağ’dan yakın zamanlara kadar yerleşim yeri olarak kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. Adada ayrıca Urartular döneminden kalma çeşitli yazılı taşlar bulunmuştur.<br /><br />Çıldır Taşköprü Kitabeleri : Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 30 km . güneyindeki Taşköprü Köyü’nün kuzeyini sınırlayan kayalıkta, büyük bir kaya üzerinde bir kitabe yer almaktadır.Bölgedeki en eski kitabe olduğu sanılan bu kalıntının Urartu Krallarından 2. Sarduri’ye ait olduğu ifade edilmektedir.<br /><br /><br />Ardahan Kalesi : Ardahan Kalesi çevresinde yapılan Prehistorik araştırmalar, Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3500-2000) ait yerleşmenin varlığını ortaya koymuştur. Ardahan Kalesi, Osmanlı döneminde 16. yüzyıl ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Tarihi oldukça eskilere dayanan Ardahan Kalesi’nde yapılan kazılar, bölgenin çeşitli krallıkların hakimiyetine girdiğini göstermektedir. Kale, şehir merkezinin kuzeyindeki Halil Efendi Mahallesi ile şehir merkezini birbirinden ayıran Kura nehri’nin hemen sol kıyısında bulunmaktadır. Mimari açıdan dikdörtgen planlıdır. Giriş kemerinin hemen üzerinde, yapıldığı tarih yazmaktadır(1544). Dikdörtgen plan oluşturan sur duvarları, 745 m. uzunluğundadır. Baştan başa kare tabanlı ve çokgen planlı çok sayıda kule ile desteklenmiştir.<br /><br />Şeytan Kalesi : Çıldır ilçesinin Yıldırımtepe Köyü civarında olan bu kalenin, Orta Çağ’da yapıldığı tahmin edilmektedir. Çıldır’a 1 km . uzaklıktaki Yıldırımtepe Köyü’nün yaklaşık 1.5 km. kuzeydoğusunda bulunan Karaçay Vadisi’nde oldukça sarp bir alana inşa edilmiştir. Şeytan Kalesinin ilk inşa evresi kesin olarak bilinmemektedir. Konum ve mimari özellikleri bakımından Urartu kalelerinin genel özelliklerini yansıtır. Bazı tarihçiler kalenin adının, sarp ve ürkütücü konumundan kaynaklandığı fikrindedirler. Bugün Çıldır Gölü’nden tek bir yolla gidilen kalenin üç yanını oldukça derin bir yataktan dolaşarak akan Karaçay’ın sınırladığı sarp bir yarımada üzerine kurulmuş olması, bunun kolay kolay ele geçirilemeyecek bir konuma sokmuştur. Kuzeydeki ana giriş yarım daire biçimindeki iki burç arasında yer almaktadır. Kale, ortada çok büyük ölçüde bir ana burç, onun kuzeydoğusunda yarım silindirik diğer bir burç ve kuzeybatısında yarım silindirik diğer iki burçla ve bunları birbirine bağlayan, üzerlerinde seğirdim yerlerinin de bulunduğu beden duvarlarından oluşmaktadır.<br /><br />Kinzi Kalesi : Ardahan’ın yaklaşık 30 km. batısında Bağdeşen Köyü’nün kuzeyinde, Bülbülan Yaylası’nın güneydoğusunda yer alır. Bu kalenin hemen yakınından Ardahan – Artvin kestirme yolu geçmektedir. Üç yönden derin vadilerle çevrilmiş yüksek bir dağın dil biçimindeki uzantısı üzerine kurulmuş olan kalenin, iç ve dış bölümlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. İç kale, kuzey yönde ve daha yüksekte yer almaktadır. Bunun güneyinde ise eski yerleşim yeri ile kaleyi sınırlayan ve büyük oranda da yıkılmış olan dış kale surları bulunmaktadır.<br /><br />Kalecik Kalesi : Göle ilçesine bağlı Kalecik Köyü’nün yaklaşık 450- 500 m. güneyinde, köyden gelen derenin oluşturduğu vadi ile Kura Vadisi’nin kesiştiği noktada sarp bir alana kurulmuştur. Konumu, mimari özellikleri ve ele geçen seramik buluntuları açısından Urartular tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilen yöre kaleleriyle benzer özellikler göstermektedir. Üç yönden çok dik ve sarp kayalıkların sınırladığı ve akarsularıyla birlikte iki derin vadinin kesiştiği bir konumda inşa edilmiş olan Kalecik Kalesi’ne; kuzey yönden iki yanı yarı silindirik birer burçla takviye edilmiş kapıdan girilmektedir.<br /><br />Kurtkale : Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 36 km . kuzeydoğusundaki Kurtkale nahiyesinde 1 km güneyinde ve Gürcistan sınırında bulunmaktadır. Yakınındaki nahiyeye de adını veren Kurtkale’nin tarihi ve adını nereden aldığı konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Yöre halkına göre kale adını kuzeydeki girişin solundaki kurt figüründen almıştır. Konum açısından bakıldığında Kurtkale’nin, boğazı ve sınırı güvenlik altına almak için yaptırılmış bir savunma yapısı olduğu, merkeze yapılabilecek saldırıların doğudan gelecek olanını merkeze yakın Şeytan Kalesi’ne gelmeden önce durdurabilmek amacıyla inşa edildiği akla gelmektedir. Günümüzde kalenin beden duvarlarının üst kısımları, girişler ve burçlar yıkılmış olup, sadece ana girişte sağlam kalan duvarın üstünde iki siper ayaktadır. Kale içinde, bir giriş ve küçük bir apsise sahip şapel bulunmaktadır.<br /><br /><br />Yiğit Konağı Kulesi : Göle ile Ardahan arasında ve Ardahan’a 28 km uzaklıktaki Yiğitkonağı Köyü’nün 4-5 km yakınında, Kura nehrinin akış yönüne göre solundaki bir tepe üzerinde yer almaktadır. Doğal kaynaklar üzerinde inşa edilen kule, hayli harap durumdadır. Yapını kuzey yönünde bulunan mazgal pencere, kulenin diğer yönlerinde de benzer açıklıkların bulunduğu izlenimini vermektedir.Yiğitkonağı Kulesi’nin, çevreyi gözetim altında tutabilecek bir yerde inşa edilmesi, kulelerin orta çağlarda hayli fonksiyonel olduklarını düşündürmektedir.<br /><br />Çakıldere Köyü Kulesi : Ardahan il merkezine bağlı Çakıldere Köyü’nün yaklaşık 5-6 km kuzey batısında alçak bir tepe üzerine kurulmuştur. Kübik alt yapı üzerine kare planlı olarak inşa edilen kulenin üst kısımları yıkıktır. Kulenin sağlam kalan kısmının yüksekliği yaklaşık 5-6 m kadardır.<br /><br />Uğurlutaş Köyü Kulesi : Göle ilçemize bağlı Uğurlutaş Köyü’nün doğusundaki Bellitaş mevkiindedir. Büyük bir kısmı yıkılmış olan kule, hayli harap haldedir. Kalan izlerden plan ve mimarisi hakkında net bir fikir sahibi olabilmek mümkün değildir.<br /><br />TARİHİ CAMİLER :<br /><br />Ardahan Merkez Mevlit Efendi Camii : Ardahan şehir merkezinde Halil Efendi Mahallesi’nde yer alan cami, Ardahan Kalesi’nin yaklaşık 150-200 m. doğusunda yer almaktadır. Giriş kapısında bulunan kitabeden, 1701 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu camiinin çevre duvarlarının üst kısmı ve üst örtüsü yakın tarihlerde yenilenmiştir.<br />Ardahan Derviş Bey Camii : Ardahan’da Tugay Komutanlığı’nın yanındaki parselde inşa edilmiş bulunmaktadır. Cümle kapısı üzerinde, iki tarafta yatay dikdörtgen panolar halinde yer alan yazılarda h.1285/m.1869 tarihi okunur. Yapıya adını vermiş olan Derviş Bey’in kimliği hakkında biyografik bilgi mevcut değildir. Caminin sağ ve sol tarafındaki panolarda “İslam’dan daha yüksek bir şeref yoktur.” ibaresi ve altında 1285 tarihi verilmiştir. Camii esas plan itibariyle dikdörtgen konumlu plan şemasına sahiptir. Girişin önünde yer alan mahfel, taşıyıcı ve kirişleme sistemiyle, ana hacmi iki bölüm halinde ifadelendirmiş, böylece içten ahşap kubbe dıştan oturtma çatı ile örtülmüştür. Duvar kalınlığı 0.80m.olan yapının minaresi de camii gibi muntazaman kesme taştan imal edilmiştir.<br /><br />Arap ( Yanık ) Camii : Ardahan şehir merkezinde, Halil Efendi Mahallesi'nde, kalenin yaklaşık 150-200 m kuzeybatısında bulunan camidir. Yörede 1915’lerde, batılı devletler ( İngiltere, Fransa, Amerika ) in, Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülmeye başlamasını fırsat bilerek, istilacı ve sömürgeci emellerini gerçekleştirmek amacıyla ve içerdeki kargaşalıkları destekleyerek bölgedeki Ermeni taşeronları da kullanarak Türklere karşı yaptırdıkları katliamlara kadar bu yapı ayakta idi. İşte 1915’lerdeki bu mezalim sırasında cami, içerisinde namaz kılan müslüman cemaatle birlikte yakılmıştır.<br /><br />Posof Merkez Camii : Posof Merkez Cami’nin minberindeki kitabeye göre 1868 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı olup, kesme taşlardan yapılmıştır. İç yapısı Osmanlı mimarisini yansıtmaktadır. Ayrıca caminin doğusunda yer alan dikdörtgen hazire alanında bulunan bir lahitte camiinin yapılış tarihi 1771 olarak yazılmıştır. Minberinde ise daha yeni bir tarih yazılıdır.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-24244794532778053422009-02-26T10:15:00.000-08:002009-02-26T10:16:51.090-08:00ARDAHAN ÜNİVERSİTESİARDAHAN ÜNİVERSİTESİ<br /><br />Bu sene İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrenci alacak, ayrıca Ardahan Meslek Yüksekokuluna da açılan yeni bölümlerimiz öğrenci alacaktır.<br />İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi nin kesinleşen öğrenci alacağı bölümler Tarih ve Türk Dili-Edebiyatı bölümü,<br />İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi nin kesinleşen öğrenci alacağı bölümler, Siyaset Bilimi-Kamu Yönetimi, İşletme, İktisat<br />ve bunlara ek olarak Ardahan MYO ya 3 yeni bölüm (kesinleşen) daha açıldı.<br />Ancak hali hazırda YÖK e yeni bölümlerin ve bir Yüksekokulun açılması için sunulmak üzere dosya hazırlanmakta. bu yüzden bu sene öğrenci alacak bölüm sayımızda artış olmasını bekliyoruz. her bölümün ilk yıl için alacağı öğrenci sayısı 50 kişi olarak belirlenmiştir.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-15997776658317853862009-02-10T13:01:00.000-08:002009-02-10T13:03:32.311-08:00ARDAHAN HAKKINDA DÜŞÜNDÜKLERİNİZSİZLERDEN RİCAMİZ ARDAHAN HAKKINDA GÖRÜŞLERİNİZİ,DÜŞÜNCELERİNİZİ BİZLE PAYLAŞMANİZ.YORUM KISMINA YAZABİLİRSİNZİ.HERKEŞE TŞK.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-35994176747578562822009-02-10T01:21:00.001-08:002009-02-10T01:31:48.056-08:00ARDAHAN VİDEO<object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/uPsnubnNchE&hl=en&fs=1"><param name="allowFullScreen" value="true"><param name="allowscriptaccess" value="always"><embed src="http://www.youtube.com/v/uPsnubnNchE&hl=en&fs=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object><br /><br /><object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/lWf2TwgOU1k&hl=en&fs=1"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/lWf2TwgOU1k&hl=en&fs=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object><br /><br /><object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/AN8NHjVOtMw&hl=en&fs=1"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/AN8NHjVOtMw&hl=en&fs=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object><br /><br /><object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/Y9CH-XLasoU&hl=en&fs=1"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/Y9CH-XLasoU&hl=en&fs=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object>5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-50735970056696877602009-02-09T11:07:00.000-08:002009-02-10T01:18:55.850-08:00ARDAHAN HAKKINDA<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibEcUb68UcyxCSHwvcZ30UwZYgmxndEEbW2hEmSTQHrb8BxBsv2qSi44oleaeifjrHrAajTynkTD44Pycjs3gOme0ZDa8Oi39_D0LJh9neFFu_AvRRZswFY5HgeHGep3iy-uSq-xDdghX5/s1600-h/tarihteki_yeri_nemi.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 213px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibEcUb68UcyxCSHwvcZ30UwZYgmxndEEbW2hEmSTQHrb8BxBsv2qSi44oleaeifjrHrAajTynkTD44Pycjs3gOme0ZDa8Oi39_D0LJh9neFFu_AvRRZswFY5HgeHGep3iy-uSq-xDdghX5/s320/tarihteki_yeri_nemi.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5300877229171915282" border="0" /></a><br /><span style="font-size:85%;">Ardahan İli, Türkiye'nin en gözde yerlerinden biridir.<br />İlin başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. İki tane sınır kapısı vardır: Gürcistan'ın Samshe-Javaketi Distriktine, Posof-Türkgözü (açık) ve de Çıldır-Aktaş (kapalı).Doğa açısından eşsiz güzeliklere sahip olup yılın büyük kısmını kar altında geçirir. Eğitim seviyesi oldukça yüksek olan il,ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ'NI barındırmaktadır.Ardahan, yarım yüzyıldan fazla, tam 66 yıl Kars iline bağlı bir ilçe olarak yer aldı. 27 Mayıs 1992 tarih ve 3806 sayılı kanun ile tekrar 1921'deki gibi bir İl haline getirildi.İlçeleri: Çıldır Damal Göle Hanak Posof'tır.Bu kategormizde Arda</span><span style="font-size:85%;">han ilimize ait bilgileri tarihi coğrafyası turistik gezilecek yerleri (kaleler, camiler, mescitler,türbeler,hanlar, bedestenler,hamamlar, anıtlar, ören yerleri, müzeler) ve bunlara ait resimleri bulabilirsiniz.</span><br /><span style="font-size:85%;"><br /></span>TARİHÇE<br /><br />I. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASINDA ARDAHAN<br /><br />I. Dünya Savaşına Osmanlı Devletinin katılmasından sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa Kafkaslara doğru büyük bir harekat başlattı. Amaç, Kafkaslarda kaybedilen toprakların alınması idi. Sarıkamış harekâtının başladığı günlerde Alman subayı Stange'nin kontrolündeki milis güçler Artvin, Ardahan ve Tiflis'i ele geçirmek için ileri harekâta geçtiler. 25 Aralık 1914'te Artvin üzerinden Yalnızçam geçidini geçen Türk ordusu, 29 Aralık günü Ardahan'a girdi.<br /><br />Ardahan'ın kendileri açısından öneminin farkında olan Ruslar, 3 Ocak günü hücuma geçti. Ardahan'da bulunan Türk milis kuvvetleri, daha fazla dayanamayacaklarını anlayınca şehri boşaltmak zorunda kaldılar. Böylece Ardahan'ın hürriyet sevinci bir hafta sürmüş oldu. Durumu daha iyi anlayan Ruslar, Ardahan'daki kuvvetlerini üç kat arttırdılar.<br /><br />Osmanlı ordusunun Sarıkamış'tan harekete geçtiği haberi Ardahan'da yeni bir sevinç dalgasının ortaya çıkmasına neden oldu. Harekât Allahuekber dağlarının Sarıkamış cihetinden başlamıştı. Dağların kuzey yönü ise Ardahan ve Göle yaylasına bakıyordu. Harekâtın başarılı olması durumunda Ardahan kurtarılacaktı. 14 Ocak 1915 gecesi, Osmanlı ordusu harekâta başladı. Tarihe, "Sarıkamış Faciası" olarak geçen bu harekât esnasında, Osmanlı Ordusunun büyük bir bölümü soğuk ve açlıktan şehit oldu. Harekât başarısızlıkla sonuçlanınca, harekâtın ikinci ayağını oluşturan Göle-Merdinik ve Ardahan hattı iptal edildi. Enver Paşa, harekâtı durdurarak İstanbul'a döndü.<br /><br />Ardahan'ın bir haftalığına Türklerin eline geçişi, bütün Türkiye'de çok büyük sevinç yaratmıştır. İstanbul gazeteleri, olayı hemen okurlarına duyurmuş İstanbul ve İzmir'den Ardahan'a kutlama telgrafları yağmıştır. Ayrıca Güneyden Antep, Maraş, Urfa ve Mardin'den de Ardahan'a kutlama mesajları gönderilmiştir.<br /><br />Ardahan'a I. Dünya Savaşı sırasındaki kıtlık ve felâket günlerinde kardeş ellerden yardımlar yapılmıştır. "Baku Müslüman Cemiyet-i Hayriyesı' Ardahan ve ilçelerinde birer şube açmış, çok sayıda yetime el atmıştır. Yine Azerbaycan'da yardım amacıyla faaliyet gösteren "Kardaş Kömeği" de Ardahanlı fakir ve hastalara çok büyük yardımlar yapmışlardır.<br /><br />Bu dönemin Ardahan açısından dikkat çekici en önemli özelliği bölgeyle ilgisi olmayan Ermenilerin Rus işgali sırasında bölgeye yerleşme ve etnik temizlik yapma faaliyetleridir. Ruslar, sürekli olarak Ermenilerin Ardahan ve Kars taraflarına yerleşmelerini teşvik ettiler. 1855'te yürürlüğe giren Rus Arazi Nizamnamesi hayata geçirildi. Toprak mülkiyeti kaldırıldı, arazi devletin malı oldu. Bu uygulamadan amaçlanan, burada Türk ve Müslüman nüfusun hukukî dayanaklarını koparmaktı. Her türlü dinî eğitim engellendi. Türk nüfus zorunlu olarak çalışmaya zorlandı. Amele sıfatıyla çalıştırılan Arda-hanlıların ücretleri ya ödenilmedi ya da hukuka aykırı gerekçelerle önemli ölçüde azaltıldı. Ardahan Türkleri'nin bu kara günlerde tek dostu Bakülü Kömekciler idi.<br /><br />BREST-LİTOVSK ANTLAŞMASI VE ARDAHAN'DA YENİ DÖNEM<br /><br />1917'de Rusya'da Bolşevikler ihtilâl yaptılar. Çarlık rejimi yıkıldı. Yeni hükümet kayıtsız ve şartsız savaştan çekildiğini ilân etti. Rusya Hükümeti 3 Mart 1918'de Osmanlı Devletiyle barış yaptı. Müzakereler sırasında, Berlin Büyükelçisi İbrahim Hakkı Paşa, çok mükemmel bir konuşma yaparak, Elviye-i Selâse yani Kars, Ardahan ve Batum meselesini gündeme getirdi. Hakkı Paşa Kars-Ardahan ve Batum'un Türk yurdu olduğunu vurgulamış, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında bir kısmının savaş tazminatı olarak Çarlık Rusyası'na terk edilmek zorunda kalındığını söylemiştir. Rusya delegasyonundan Sokolnikov, öneriye karşı çıkmışsa da bölge halkının kendi geleceklerini belirleme fikrine ses çıkarmamışlardır.<br />Sovyet heyeti üyesi L. M. Karahan, Brest-Litovsk'tan 4 Mart 1918'de çektiği telgrafında, Kars-Ardahan ve Batum'un Türkiye'ye bırakıldığını yazıyordu. Yalnız Elviye-i Selâse'den çekilme plânının uygulanması gerekiyordu. Trabzon Konferansı bu konudaki çalışmaları devam ettirdi.<br />I. Dünya Savaşı esnasında Rusların kontrolünde bölgede etnik temizliğe girişen Ermeniler, Anadolu'daki ilk büyük kıyımlarını Ardahan ve çevresinde yaptılar. Çıldır, Göle, Hanak ve Ardahan köylerinde giriştikleri katliamlarda 150 Türk köyünü yağma ve talanla yerle bir ettiler. Çoğu kadın ve çocuk yaklaşık 20.000 Türkü katlettiler. Aşağıda kısa bir bölümü aktarılan ağıtlar 1915 Ardahan kırgınını anlatmaktadır:<br /><br />Brest-Litovsk antlaşması ile Ardahan'ın düşman işgalinden kurtuluşu istanbul'da büyük sevinçle karşılandı.<br /><br />Brest-Litovsk barışıyla ortaya çıkan Ardahan ve Kars'ın kurtuluş sevinci fazla uzun sürmedi. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı împaratorluğu'nun müttefikleri yenilip savaş dışı kalınca, Osmanlı Devleti de çok ağır hükümler taşıyan Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kaldı. Mondros Mütarekesine göre Osmanlı Devleti, Elviye-i Selase'yi boşaltmak zorundaydı. Büyük devletlerin gizli maksadı bölgede kendi himayelerinde bir Ermenistan devleti kurmaktı. I. Dünya Savaşı sonrası popüler olan Wilson Prensipleri'ne göre her millet yaşadığı yerde Self-Determinasyon hakkına sahipti. Yani nüfus olarak çoğunlukta oldukları yerlerde kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptiler. Büyük devletlerin himayesinde olan Ermeniler, bölgede aleyhlerine olan nüfus dengesini lehlerine çevirebilmek amacıyla katliamlara, yani bir etnik temizlik harekâtına giriştiler. Ayrıca Gürcülerin de Ardahan üzerinde talepleri vardı. Ermeniler, Kars dahil bütün Güney Kafkasya'nın tarihî olarak Ermenistan hudutları içerisinde olduğunu iddia ediyorlardı.<br /><br />Gürcüler 20 Nisan 1919'da Ardahan'ı işgal ettiler. Göle'ye kadar ilerleyen Gürcüler bu sırada Ardahan'da konuşlanmış bulunan Millî Kuvvetler tarafından püskürtüldüler. Aynı anda harekete geçen eli kanlı Ermeni çeteleri, yörede binlerce silahsız ve savunmasız Türkü katlettiler.<br /><br />KARS MİLLİ İSLÂM ŞURASI VE CENUBÎ GARBİ KAFKAS HÜKÜMETİ<br /><br />"Şura" kelimesi Osmanlı Dünyasına yeniliklerden sonra girmiş bir kelimedir. Konuşmak ve karar vermek için toplanma anlamına gelmektedir. Mütareke sonrası Osmanlı Devleti'nin bölgede varlığı sona erdiğinden, büyük devletlerin himayesinde, bölgeyi Ermenistan'a dahil etme çabaları başladı. Bölgede ezici bir çoğunluğa sahip olan Türk-Müslüman halk, Wilson ilkeleri doğrultusunda oluşacak fiilî bir durumu engellemek amacıyla Kars, Batum, Ardahan, Oltu ve Doğubayezid'i içerisine alacak olan bağımsız bir Türk Devleti kurma çabalarının içerisine girdiler, işte Kars Millî islâm Şurası, Oltu islâm Şurası ile I. ve II. Ardahan Kongreleri, bu sürecin çok önemli parçalarıdır. Mütareke sonrası Kars'taki aydınlar bir araya gelerek Kars Milli İslâm Şurası'm teşkil ettiler. 5 Kasım 1918 ile 19 Nisan 1919 tarihleri arasında çalışmalarını sürdüren bu yerel hükümet, kısa da olsa millî varlığımızın ortaya konması açısından önemlidir, ingilizlerin destekleyeceği bir Ermeni devletini oluşturacak gelişmelerin önüne geçmek isteyen Kars ve Ardahanlı aydınlarca 5 Kasım 1918'de "Kars Millî İslâm Şurası Mer-kez-i Umumisi" teşekkül ettirildi. Daha sonra çalışmalarını hızlandıran şura 18 Ocak 1919'da "Cenub-i Garbi Kafim Hükümeti Muvakkata-i Milliyesf adını aldı. 19 Nisan'da ingilizler tarafından bu hükümete son verilerek kurucuları ve ileri gelenleri Malta'ya sürgüne yollandı.<br /><br />Kars'ta olduğu gibi Ardahan'da da Milli Kuruluşlar göze çarpmaktadır. "Ardahan Milli İslam Şurası" bir avuç vatansever aydının gayretleriyle kurulmuş ve Kars ile aynı paralelde hareket etmiştir. Kars'ın faaliyetlerine ingilizlerce son verilmesi üzerine Gürcüler de harekete geçerek, Ardahan Milli İslam Şurası'nı 26 Nisan 1919'da askeri yöntemlerle dağıttılar.<br /><br />KURTULUŞ VE ŞANLI BAYRAĞIMIZA KAVUŞMA (23 ŞUBAT 1923)<br /><br />Ardahan, uzun zamandan beri beklediği kurtuluş ve şanlı bayrağımıza kavuşma hülyasını 23 Şubat 1321 günü gerçekleştirdi. Gürcü birliklerinin şehri boşaltmasının ardından, öğleden sonra Yüzbaşı Osman Bey'in komutasındaki Türk birlikleri şehre girdi. Halkın içten karşılaması, Allah'a yapılan şükürler, kesilen kurbanlar çok güzel bir havayı aksettiriyordu. Ardahan'a Türk Bayrağı çekildi. TBMM, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya bir teşekkür telgrafı çekti. Fevzi Paşa da Kazım Karabekir Paşa'ya çektiği telgrafta "Ardahan ve Artvin 'i kurtaran Şark Ordumuzun kahraman komutanlarım ve askerlerini tebrik ederim" diyordu.24 Şubat 1921'de Ardahan Livası adına Hamşioğlu Celal ve İsa, ileri gelenlerden Mehmet Ali ve Karaman imzalarını taşıyan bir telgraf Kâzım Paşa'ya teşekkür olarak gönderildi. Aynı mealde bir telgraf da TBMM'ne gönderildi.<br /><br />Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 24-26 Ekim tarihleri arasında Ardahan'ı ziyaret etmiş, beraberindeki heyete Ermeni ve Rusların burada yaptıkları kıyımları anlatmıştır.<br /><br />ARDAHAN'IN İL OLMASI (1992)<br /><br />Ardahan, yarım yüzyıldan fazla, tam 66 yıl Kars iline bağlı bir ilçe olarak yer aldı. 27 Mayıs 1992 tarih ve 3806 sayılı kanun ile tekrar 1921'deki gibi bir İl haline getirildi. Ardahan'ın Bakanlar Kurulu Kararıyla il yapıldığı 3806 sayılı kanunun 1. Maddesi şöyledir:<br /><br />Madde 1- Kars iline bağlı Ardahan ilçe merkezi olmak ve ekli (13) sayılı listede adları yazılı ilçe, bucak, kasaba ve köyler bağlanmak suretiyle Ardahan adı ile "İL" kurulmuştur.<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvjWHylFXhGXOpzr2bHJ2sLJHx0TeH8cuyPu3mumVD6xLJx-mT6nzcbXVnVs-v50A0-KgjWRwWu2uKupPuL9mk0FhYlT5KlUgP7H0ivjJkpqZlbQyynq7iFclm-FsBeYBjP5oIkm_vslJK/s1600-h/Ardahan_kalesi_1.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 198px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvjWHylFXhGXOpzr2bHJ2sLJHx0TeH8cuyPu3mumVD6xLJx-mT6nzcbXVnVs-v50A0-KgjWRwWu2uKupPuL9mk0FhYlT5KlUgP7H0ivjJkpqZlbQyynq7iFclm-FsBeYBjP5oIkm_vslJK/s320/Ardahan_kalesi_1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5300877904247509906" border="0" /></a>Ardahan ve çevresi tarihin en eski dönemlerinden beri çeşitli uygarlıklarca iskan olunmuş önemli bir yöremizdir. Urartu, Med, Pers, Roma, Sasani, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safavi ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yapan yörede birçok tarihi eser ve kalıntı bulunmaktadır. İl genelinde Urartu Kalelerinin özelliklerini andıran kaleler, bu yörede yaşamış gayrimüslim tebaanın yaptığı küçük şapel niteliğinde kiliseler, tarihi camiler, Ardahan ve çevresine özgü mimari özelliklerine sahip evler, hamamlar, çeşmeler, çeşitli dönemlerin izlerini taşıyan heykel ve figürler bulunmaktadır.<br /><br />ARDAHAN KALESİ:<br /><br />Şehir merkezinin kuzeyindeki Halil Efendi mahallesi ile, şehir merkezini birbirinden ayıran Kura Nehri'nin hemen sol kıyısında bulunmaktadır. Tarihi oldukça eskilere dayanan ilk inşa evresi kesin olarak bilinmeyen Ardahan Kalesi'nin, Selçuklular tarafından yapıldığı ve Osmanlılar döneminde de sürekli olarak kullanıldığı bilinmektedir.<br /><br />Kalenin inşasında mimari açıdan dikdörtgen bir plan düzeni esas alınmıştır. Klasik Osmanlı hisarları görünümündeki kalenin, ana girişi batıdandır ve giriş kapısının eyvan tarzında yüksek bir kemeri bulunmaktadır. Giriş kapısının üzerinde 963 H. tarihli bir inşa kitabesi vardır. Dikdörtgen plan oluşturan sur duvarları baştan başa kare tabanlı ve çokgen planlı çok sayıda kule ile desteklenmiştir. Kale içerisinde bir mescit ve hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kale dendanları, duvar örgü tekniği, çokgen kuleleri ve konumlandırılış biçimi ile Rumeli Hisarının küçük ölçüde ele alınmış bir varyasyonu gibidir.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYmy0Bk5GVFj2f-1j75QyuGv0sjwWkcEeou5uDgwO1asz46qsbr39w_X7BD50oL8fi4mkWyQe78NqgS-G89tch8oVvKbhkcDTC-CY3LHkVbCDOk07aDmfC4VCoA9V25sjhVpYHakSFhyphenhyphenKp/s1600-h/Aradahan_corafi.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 679px; height: 430px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYmy0Bk5GVFj2f-1j75QyuGv0sjwWkcEeou5uDgwO1asz46qsbr39w_X7BD50oL8fi4mkWyQe78NqgS-G89tch8oVvKbhkcDTC-CY3LHkVbCDOk07aDmfC4VCoA9V25sjhVpYHakSFhyphenhyphenKp/s320/Aradahan_corafi.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5300878558641289762" border="0" /></a><br /><br />ARDAHAN İLİNİN BAŞLICA COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ<br /><br />FİZİKİ COĞRAFYA ÖZELLİKLERİ<br /><br />Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğusunda yer alan Ardahan’ın matematik konumu 400 45’ 24” ve 410 36’ 13” Kuzey paralelleri ile 420 25’ 43” ve 430 29’ 17” Doğu meridyenleri arasında yer almaktadır. Kuzeyinde Gürcistan toprağı olan Acaristan Özerk Cumhuriyeti, doğusunda Gürcistan ve kısmen de Ermenistan, güneyinde ve güneydoğusunda Kars, güneybatısında Erzurum ve batısında Artvin illeri ile çevrilidir. İlin yüzölçümü 4.842 km2 olup nüfusu ise 133.756 kişidir. Ardahan ili nüfusunun %70’i kırsal alanda, %30’u ise şehirde yaşamakta ve km2’ye 28 kişi düşmektedir. Ardahan 66 yıl ilçe olarak Kars ili içerisinde yer aldı. 27 Mayıs 1992 tarih ve 3806 sayılı kanun ile tekrar, 1921’ deki gibi il haline getirildi. Göle, Hanak, Çıldır, Damal ve Posof ilçelerini de sınırı içerisine alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. ili olarak kurulmuştur. Ardahan ili Türkiye yüzölçümü içerisinde % 0,61’lik alana sahiptir.<br /><br />YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ<br /><br />Doğu Anadolu Bölgesi’nin Karadeniz Bölgesi’ne komşu olduğu kuzeydoğu kesiminde yer alan Ardahan, yüksek ve engebelidir. Sahada 3.000 m ’yi aşan dağlar yer alır. Yalnızçam Dağları Artvin il sınırı boyunca uzanır. İlin kuzeydoğu kesiminde Keldağ (3.033 m ), doğu kesiminde Akbaba Dağı (3126 m ) yer alır. İl topraklarının güney kesimini de Allahuekber Dağları ve Kısır Dağı (3.197 m ) engebeli hale getirir. Allahuekber Dağlarına bağlı Kabak Dağı (3.054 m ) il sınırı içinde kalır. Kısır Dağı 3.197 m ile ilin en yüksek noktasıdır. Ardahan Platosu ilin orta kesiminde yer alır. Yüksekliği 1800-2000 m’ dir. Temelini Neojen volkanizması sonucu ortaya çıkmış lavlar oluşturur. Plato, Pliyosen sonu ve Pleistosen başlarında ortaya çıkan faylanmalar sonucu çökmüştür. Kenarlarında marnlı ve kumlu çökellerin bulunduğu bu alan, yüksek kesimlerden gelen malzemelerle dolmuştur. Kura nehri ve kolları tarafından plato yüzeyi parçalanmıştır. Bu akarsuların en önemlisi platoyu baştan başa geçen Kura ırmağıdır. Çıldır Gölü; ilin güneydoğu kesiminde yer alır, yüksekliği 1.959 m’ dir. Aktaş Gölü ise ilin doğu kesiminde yer alır. Bu gölün doğu yarısı Gürcistan sınırları içinde kalır, yüksekliği 1.798 m ’dir<br /><br />YUKARI KURA HAVZASI<br /><br />GÖLE OVASI<br /><br />Göle Ovası, yukarı Kura Havzasının önemli düzlüklerinden biridir. Her taraftan kendisine dik olarak inen yüksek dağlar ve yaylalarla çevrelenmiştir. Bu ova, genel olarak doğu-batı yönünde uzanır ve Kura’nın oymuş olduğu derin boğaz aracılığıyla kuzeybatıya doğru açılır. Tüm ovanın yüzölçümü 150 km2 kadardır. Bu ova genel olarak düz ve yüksektir. Yükselti, ortalama 2000 m ’yi bulur ve kenarlara doğru 2100 m ’ye çıkar. Göle Ovası; alüvyonlu, kalın siyah renkte toprak örtüsüyle örtülmüştür ve verimlidir.<br /><br />Çevredeki dağlardan bu ovaya inen dere sayısı fazladır. Dereler ovada birleşir ve Kura nehrini oluşturur. İlkbahar ve yaz başlarında karların erimesi ile geniş bataklıklar oluşur, ovanın doğu yarısı adeta göl haline gelir.<br /><br />Ovada kışlar ağır geçer. Etrafı yüksek dağlarla çevrili olduğundan kışın havadaki rüzgarın esintisi az olur. Esinti olmayınca ağırlaşan hava aşağı çöker, sıcaklık kaybına uğramasıyla dondurucu bir hal alır. Ovayı kuşatan ve biraz esinti gören dağların yamaçları nispeten daha az soğuktur. Çanak şeklinde olan ovanın içerisini kışın bazen kalın bir sis tabakası örter. Ovaya; kışın en soğuk rüzgar, kuzeybatıdan gelir ve buna “Ardahan Yeli” denir.<br /><br />Yazın çok serin geçer ve uzun aralıklarla yağan yağmur eksik olmaz. En büyük uğraşı ve gelir kaynağı gür çayırlara dayanan hayvancılıktır. Ayrıca ovanın batısındaki dağların geniş çam ormanıyla kaplı olması yörede kerestecilik faaliyetlerinin de artmasını sağlamıştır. Ovada yer alan köylerdeki yerleşim şekli topludur. Ova, Akşar gediği yolu ile Çoruh Havzasına bağlanır. Boğatepeler güzergâhıyla da Kars’a iline ulaşılır.<br /><br />BÜYÜK SÜTLÜCE OVASI<br /><br />Büyük Sütlüce Ovası’nın yükseltisi fazladır. Sarmi Boğazı’na doğru uzanır. Zengin bir bitki örtüsüne sahip olan Ovada az da olsa köylere rastlanır. Temel geçim kaynağı hayvancılıktır. Tahıl grubundan arpa başta olmak üzere buğday da yetiştirilir.<br /><br />Sarmi Boğazı : Kura nehri, Göle Ovası’ndan geçerken bir takım kollar alır ve bu boğaza girdikten sonra uzun yaylı bir takım dirsekler çizerek Ardahan Platosu’na ulaşır. Bu boğazın uzunluğu yaklaşık olarak 30 km ’dir. Derin ve bazı yerleri sarptır. Çıplak bir boğazdır.)<br /><br />ARDAHAN PLATOSU<br /><br />Kura nehri boyunca uzanan geniş bir düzlüktür. Sarmi Boğazı’ndan başlayarak Niyalashor Boğazı’na kadar devam eder. Platonun uzunluğu 30-40 km kadar olup en geniş yeri 10 km’ yi geçmez. Tüm düzlüğün yüzölçümü 180 km2 kadardır. Plato çevre dağlardan inen akarsuların getirdiği alüvyonlarla doldurulmuştur. Platonun ortası boyunca akan Kura nehri, sağdan ve soldan aldığı bir çok kollarla birlikte ilkbaharda kabararak platonun bazı yerlerini su altında bırakır. Yükseltisi 1800 m olan platonun kışları şiddetlidir. Sis olayı en çok ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür. Tarım, sadece buğday ve arpa ekimine bağlıdır. Ayrıca az da olsa patates ekimi yapılır. Platonun büyük bir kısmını otlak ve çayırlar oluşturur. Ardahan Platosu tarımsal faaliyetler bakımından; Göle Ovası da otlak ve çayır alanları bakımından zengindir. Platonun üzerinde yoğun bir nüfus vardır. Köylerdeki yerleşim biçimi topludur. Bölgedeki köyler birbirlerine yakındır. Ardahan Platosu önemli yollar ile Kars, Artvin, Erzurum ve Gürcistan’a bağlanır.<br /><br />HASKÖY OVASI<br /><br />Kısır Dağı’nın batısında yer alır. Ardahan Platosu’na doğru uzanır. Uzunluğu 15 km kadardır ve dardır. Ova, Ardahan Platosu yakınlarında birdenbire kesilir. Araya arızalı arazi girer ve bu arazi üzerinde ormanlık alan yer alır (Çamlıçatak Ormanları). Kısır Dağı’nın batı tarafındaki sular bu ovada toplanarak Kura nehrine karışır. Nehir, bu ova boyunca kuzeye doğru akar. Ovanın yükseltisi 2000 m’ den fazladır. Tarım, yükseltiden dolayı sınırlı olarak yapılabilmektedir. Hayvancılık ön plandadır.<br /><br />DAMAL VE HANAK OVALARI<br /><br />Ardahan Platosu’nun kuzeybatısında, Posof yolu üzerindeki Ilgar Dağı’ndan itibaren birbirini takip eden iki küçük ova görülür. Bu iki ovanın oluşturduğu düzlüğe “Meşe Ardahan Düzü” denir. Damal Ovası’nın genişliği 10 km2‘yi geçmez. Yükseltisi 2000 m ’den fazladır. Hafif dalgalı olup kuzeyden güneye doğru alçalır, en alçak yeri olan İkizdere’de bataklık oluşur. Hayvancılık temel uğraştır. Damal Ovası’nın suları dar bir vadiden Hanak Ovası’na akar. Hanak Ovası biraz daha geniştir. Yüzölçümü 20 km2’dir. Ova hafif dalgalı ve sulaktır. Damal tarafından inen “Kızıl Kalesi Suyu”, Cin Dağı’ndan gelen “Ayı Deresi”, Hanak’tan inen “Kışla Hanak Suyu” bu ovada buluşur. “Har Osman suyu” adıyla Kura’ya doğru akar. Burada arpa, buğday, patates, çavdar ekimi yapılsa da temel uğraş yine hayvancılıktır. Bu ovalardan başka Kamera Dağı’nın hemen güneyinde “Çitre Düzü”, Kel Dağı’nın hemen güneyinde “Oğuzun Düzü” yer alır. Hanak Ovası, Ardahan Platosu’ndan alçak sırtlarla ayrılır. Bu sırtların bir kısmına “Urum Düzü” denir. Hanak Ovası ile Ardahan Platosu arasına girmiş toplu bir kütle vardır ki, bu “Çağıl Dağları” olup en yüksek noktası olan Ballıpınar Tepesi’nde tabyalar bulunur.<br /><br />ÇILDIR OVASI<br /><br />Çıldır Ovası 20 km2 genişliğindedir. Yüksekliği 2000 m ’yi bulur. Düz ve çıplak bir görüntüsü vardır. Etrafı yüksek dağlarla çevrilidir. İlkbaharda karların erimesiyle bol miktarda su, bu sahada toplanır. Bunun sonucunda ovada geniş otlaklar oluşur. Tarım yapılan sahalarda arpa ve buğday ekilir. Hayvancılık temel geçim kaynağıdır. Kısır ve Akbaba Dağları bu bölümde yer alır. Kısır Dağı toplu ve yüksektir. Zaruşat Düzlükleri’ne ve Çıldır Gölü çukurluğuna hakimdir. Kısır Dağı’nın doğusunda Akbaba Dağı bulunur. Toplu bir kütledir ve geniş bir temel üzerine oturmuştur. Bu dağ basık ve yayvan haldedir. Dağın etrafında su kaynaklarına ve küçük derelere rastlanır. Kısır Dağı ve Akbaba Dağları arasında Çıldır Gölü uzanır. Çıldır Ovası ile Aktaş Gölü arasına girmiş olan Muzarik Dağı ise kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan ince ve alçak bir dağ hattıdır. Çıldır Ovası’nın kuzeybatı kesiminde 27 km2’lik alanı kaplayan Aktaş Gölü yer almaktadır.<br /><br />POSOF<br /><br />Kuzeyde Gürcistan sınırına doğru sokulmuş dağlık ve engebeli bir alandır. Dağlar, bol yağışlarla beslenen kuvvetli akarsularla derin bir biçimde parçalanmıştır. Dağlar bu alanı batıdan, güneyden ve doğudan bir at nalı şeklinde kuşatmıştır. Kuzeyde Eminbey Köyü üstünde yükselen dağlar hayli engebelidir. Daha batıda Hırkat dağı (2675 m ) aynı nitelikleri taşır. Hırkat dağının güneyindeki Kanlı dağ daha sivri ve dağın Posof’a bakan kesimi hayli meyillidir. Bu bölümün en yüksek dağı ise Arsıyan dağıdır (3167 m). Bundan sonra at nalı oluşturan yüksek sırt, kuzeydoğu yönünde kıvrılır ve uzanarak ileride Ilgar dağını oluşturur. “Mere Çayı” at nalı şeklindeki yüksek dağların suyunu toplar. Komşusu olan Doğu Karadeniz’de hüküm süren Karadeniz İkliminin sert şekli görülür. İklimin en belirgin özelliği yağışlardır. Altı aydan fazla süren kış esnasında yağışlar hep kar halindedir ve boldur. Özellikle ilkbaharda ve sonbaharda sık sık sis görülür. Kısa yaz mevsiminde yağmur eksik olmaz. Sıcaklık, havanın yağışlı ve bulutlu olmasından etkilenir. Yaz, ilkbahar serinliğindedir. Ekim sahaları, vadiler ve vadi kenarlarıdır. Mısır ve patates, ekimi yapılan ürünlerdir. Vadilerin nispeten alçak ve kuytu yerlerinde iyi meyve elde edilir: Elma, armut, erik, kayısı, ceviz, kiraz, vişne, ve ayva gibi. Otlakların bol olduğu yerlerde hayvancılık yapılır. Arıcılık ise diğer bir ekonomik uğraştır. Köyler vadilerde ve yamaçlarda kurulmuştur, birbirine yakındır. Evlerin inşasında kullanılan malzeme ahşaptır. Posof, Karadeniz’e yakın olmasına rağmen engebeli sarp dağlar nedeniyle Karadeniz ile yakın ilişki kuramamıştır.<br /><br />YAYLALAR<br /><br />Ardahan ilindeki mevcut dağların daha çok güney yamaçları ve etekleri yaz mevsiminde yayla olarak kullanılmaktadır. Ortalama 2000-2800 m yükseklikte olan bu yaylaların sahip olduğu zengin otlaklar, hayvancılık için elverişli bir ortam oluşturmaktadır. Farklı olarak Artvin–Ardanuç sınırında Yalnızçam Dağları üzerinde bulunan Bülbülan ve Botanik Yaylası Erzurum, Artvin ve Ardahan’ın katılımı ile panayır ve pazar amaçlı kullanılmaktadır.<br /><br />VADİLER<br /><br />Ardahan ilinde çok önemli vadiler olmayıp ancak merkez ilçe sınırları içerisinde Kartalpınar-Balıkçılar-Altaş Köyleri ve Çıldır ilçesine bağlı Doğankaya-Kotanlı-Kaşlıkaya-Kuzukaya Köyleri arasında, Kura nehrinin geçtiği yerlerde oluşan Kura Vadisi ( Sevimli Kalesi bu vadi içerisindedir.) bulunmaktadır.<br /><br />Çıldır’dan gelip Kura nehri ile birleşen Karaçay’ın Yıldırım Tepe civarında oluşturduğu Karaçay Vadisi ( Şeytan Kalesi bu vadi içerisinde bulunmaktadır.) ve yine Kurtkale grubu civarında vadi ve kanyon oluşumları görülmektedir. Bu vadiler çoğunlukla doğal orman ve çalılıklar ile örtülüdür. Kurtkale civarındaki vadilerde değişik meyve ağaçları da bulunmaktadır.<br /><br />HİDROĞRAFİK ÖZELLİKLER<br /><br />KURA NEHRİ<br /><br />Kura ırmağı, Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğu kesimindeki Allahuekber dağlarının kuzey yamaçlarından doğan Kayınlık Dere, Türkmen Deresi ve Kür Çayı’nın Göle Ovası’nın kuzeybatısında birleşmesiyle oluşur.<br /><br />Kura, Göle Ovası’nın kuzeybatısındaki dar ve derin Türkeşen Boğazına girer. Nehir Türkeşen Boğazını geçerken yer yer menderesler oluşturur. Uğurlu ve Kılıç Dağlarından gelen küçük kolları alır. Ardahan Platosuna ulaştıktan sonra Yanlızçam Dağlarının yamaçlarından ve çevredeki yüksek alanlardan pek çok dereyi de alarak çöküntü alanının güney kenarı yakınında menderesler oluşturur. Yatağın bu kesiminde kopuk menderesler ve ırmağın eskiden daha kuzeyde aktığını gösteren terk edilmiş yataklar vardır.<br /><br />Kura ırmağı, Ardahan Platosundan sonra kuzeydoğuda Miyalashor Boğazına girer. Miyalashor Boğazı, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda 65 km boyunca Gürcistan sınırına kadar uzanır. Kura nehrinin Ardahan Ovası’nın kuzeydoğusunda Miyalashor Boğazına girerken 1800 m taban yüksekliği, Türkiye topraklarından çıkarken 1300 m’ ye iner. Boğaz boyunca vadi tabanının ortalama eğimi % 07’dir. Eğim, boğazın kuzeydoğu ucuna doğru artar, özellikle Karaçay’ın Kura ırmağına katıldığı yerden sonra % 08’i bulur.<br /><br />Bu kesimin Kura ırmağının vadisine gömülmesini kolaylaştıran fay çizgisini izlediği görülür. Irmağın Ardahan’ın doğusunda Karaçay’dan başka aldığı önemli kollar: Kısır Dağından Ağıldere adıyla çıkan “Ölçek Suyu” ve Hanak yönünden gelen sularla beslenen “Cot Suyu” dur. Kura ırmağı, Akkiraz Köyü’nün doğusundan başlayıp bir süre Türkiye-Gürcistan sınırında aktıktan sonra Kurtkale yakınlarındaki “Tavşan Sırtı” yöresinde Gürcistan’a, oradan da Azerbaycan topraklarına ulaşır ve Aras Nehri ile birleşerek Hazar Denizi’ne dökülür. Irmağın suları nisanda en yüksek düzeyine ulaşır. Yatağında en az suyun bulunduğu ay genellikle eylül ve ekim aylarıdır.<br /><br />Hanak Suyu: Komer Köyü’nden başlayıp Cot Suyu ile birleştiği yerde sona erer. Toplam uzunluğu 11 km olup debisi 1,45 m3/sn’ dir.<br /><br />Kayınlık Deresi: Balçeşme Köyü’nün 1 km yakınından başlayıp Fatmaçayır deresi ile birleştiği yerde sona erer. Toplam uzunluğu 16 km olup debisi 1,70 m3/sn’ dir.<br /><br />Kür Çayı: Tellioğlu Köyü’nün 1 km yakınından başlayıp Fatmaçayır deresi ile birleştiği yerde sona erer. Toplam uzunluğu 51 km olup debisi 10,19 m3/sn’ dir.<br /><br />Posof Deresi: Posof ilçesinden başlayarak ülke dışına çıkar, il sınırları içerisindeki uzunluğu 19 km olup debisi 5,31 m3/sn’ dir.<br /><br />Türkmen Deresi: Gedik Köyü’nün 1,5 km kuzeyinden başlar ve Göle ilçesinde Sarmi deresinin 3 km kuzeyinde sona erer. Toplam uzunluğu 14 km olup debisi 1,40 m3/sn’ dir.<br /><br />GÖLLER<br /><br />ÇILDIR GÖLÜ<br /><br />Doğu Anadolu Bölgesinin Van Gölü’nden sonra en büyük gölüdür. Bu göl ilimizin güneydoğusunda yer alır. Gölün küçük bir kısmı Kars il sınırları içerisindedir. Kısır Dağı ile Akbaba Dağı arasında yer almaktadır. Denizden yükseltisi 1959 m olup yüzölçümü 115 km2’dir. Göl; kar suları, kaynaklar ve her iki dağdan inen küçük dereler ile beslenmekte olup gölün suyu tatlıdır. Göl, güneye doğru git gide daralır, Kamervan adasından sonra dar Zavot boğazından ötede küçük bir genişleme daha yapar;gölün genişleme yaptığı bölüme “Küçük Göl” de denir. Gölün fazla suları belirli bir akıntı ile bu boğaza doğru toplanır ve buradan sonra hızlı bir akışla “Telek Suyu” adıyla gölden çıkarak Kars Çayına doğru akar. Çıldır Gölü’nün yüzeyi kış aylarında buzla kaplanmaktadır. Gölün kuzeydoğu kıyısına yakın bir yerinde bir dönüme yakın genişlikte Akçakale veya Kuşadası olarak adlandırılan ve yarımadanın kopmasından oluşan bir ada bulunmaktadır. Gölde en çok bulunan balık türü sazan ve tatlı su kefalıdır.<br /><br />AKTAŞ GÖLÜ<br /><br />Çıldır Ovasının kuzeybatı kesiminde 27 km2’lik kadar bir alan kaplayan gölün 14 km2’lik kısmı ülke sınırları içerisindedir. Kalan 13 km2’lik kısmı ise Gürcistan’dadır. Yüksekliği 1798 m olan göl kapalı havza halindedir. Gölün suları sodalıdır. Gölde devamlı hareket halinde bulunan adacıklar vardır. İlkbaharda göl yatağından taşan sular bir akıntı oluşturur ve bu akıntıya “Zagaristav Deresi” denir.<br /><br />Ayı Gölü : Arsıyan Dağı ile Cin Dağı arasında yer alan küçük bir göldür. Gölü besleyen ve göl kenarından çıkan çok sayıda küçük kaynak yer alır. Gölün fazla suları gölle aynı ismi taşıyan “Ayı Deresi” ve Cin Dağının kenarlarını izleyerek Hanak ilçesine doğru akar. Alanı yaklaşık olarak 0,5 km2’dir.<br /><br />Karagöl Gölü : Posof ilçemizin Baykent ve Alabalık köyleri yakınlarındadır. Gölde alabalık bulunmakta olup gölden çıkan küçük bir dere Posof ilçemize doğru iner. Alanı yaklaşık olarak 10 da ’dır.<br /><br />Balık Gölü : Posof ilçemizin sınırlarında Kanlı Dağın kuzey tarafında yer alır. Gölde alabalık ve kunduz bulunur. Alanı küçük olup yaklaşık olarak 4 da’ dır.<br /><br />Kanlı Göl : Posof ilçemizin Eminbey Köyü’nün batısında Gümüşkavak ve İncedere köyleri arasında yer alır. Gölün alanı küçük olmasına rağmen derindir. Gölde sazan balığı bulunur. Alanı yaklaşık olarak 8 da’ dır.<br /><br />Ayaz Göl : Posof ilçemizde Eminbey Köyü’nün hemen doğusunda yer alan bu küçük gölün derinliği 20-30 m olup gölde balık yaşamamaktadır. Alanı yaklaşık olarak 10 da’ dır.<br /><br />Davar Gölü : Posof ilçemizin batısındaki Hırhat Dağının kuzey tarafında yer alır. Gölde balık yaşamamaktadır. Alanı yaklaşık olarak 3 da dır.<br /><br />Süngülü Gölü : Posof ilçemizin doğusunda Gürcistan sınırına yakın Süngülü Köyü’nün yanında yer alır. Gölde alabalık bulunur. Alanı yaklaşık olarak 8 da dır.<br /><br />Sülüklü Ve Kamışlık Gölleri : Posof ilçemizin 6 km kadar doğusunda yer alır. Alanları yaklaşık olarak 7 da ’dır. Göller birbirine yakın yer alır.<br /><br />İKLİM ÖZELLİKLERİ<br /><br />Doğu Anadolu Bölgesi’nin en soğuk sahalarından biri olan Ardahan’ın kışları uzun ve sert, yazları serin geçen bir iklimi vardır. Bu durumun temel nedeni ise yüksekliğinin fazla olmasıdır. İlin, Sibirya Yüksek Basınç Merkezinin etkisinde kalması kışların kurak ve ayaz olarak yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum da sıcaklık değerlerini eksilere çekmektedir.<br /><br />Sıcaklık : Merkez ilçede yapılan ölçümlere göre yılık sıcaklık ortalaması 3.7 0C’dir. İl genelinde kış dönemi, ekim ayı ortalarında başlamakta ve mayıs ayının ortalarına kadar sürmektedir. Merkez ilçede aylık ortalama sıcaklık şubat ayında en düşük düzeydedir. Bu ayın ortalama sıcaklık değeri –10.6 0C’dir. Ardahan’da en soğuk geçen aylar ocak ve Şubat aylarıdır, en sıcak aylar ise temmuz ve ağustostur. Sıcaklık ortalaması bile yaz aylarında 15.5 0C olmaktadır. Yıl içerisinde sıcaklığın sıfırın altına düştüğü gün sayısı 180’ni bulur. Kışın gece sıcaklığının bazen –40 0C’nin altına düştüğü dahi görülmektedir. Kış mevsimi erken başlar ama geç biter. Kısa bir ilkbahardan sonra gecelerin serin geçtiği fakat gündüzleri sıcaklığın 29 0C’nin üzerine çıkabildiği yaz mevsimi yaşanır. Ardahan’da en yüksek sıcaklık ağustos ayında 35.3 0C olarak, en düşük sıcaklık ise aralık ayında – 45.6 0C olarak gerçekleşmiştir.<br /><br />Nem Ve Yağış : Ardahan’da ortalama nem %73.8’dir. Bütün mevsimlerde bulutluluk oranı fazladır. Bir yıl içerisinde 90 gün açık, 224 gün bulutlu, 51 gün ise kapalıdır. Ardahan’da egemen olan yüksek basınç alanı ilin kış aylarında az yağış almasına neden olur. Ardahan’da kış aylarının oldukça düşük sıcaklıkta geçmesinin nedeni de bu olaydır. Bu arada il alanının engebeli olması yağışları etkilemektedir. İlde görülen yağışlar hava kütlelerinin yer şekillerine ve daha çok dağlara çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır. Kısa süren ilkbahar ve yaz aylarında ise bölgede sele yol açan yağış hareketi ile birlikte konvektif yağışlarda oluşmaktadır. İlde yılık yağış ortalaması 533.4 mm ’dır. İlde en az yağış şubat ayında, en çok yağış ise haziran ayında düşmektedir. Ardahan’da hemen hemen kurak mevsim yoktur. Şimdiye kadar ölçülen en yüksek kar kalınlığı il merkezinde 80 cm’ dır. Ortalama kar örtülü gün sayısı 127.8 gündür. Kış ayları genellikle sislidir. Ardahan ilinde genellikle sert karasal iklim görüldüğünden gece soğuma nedeniyle kırağı ve kırç olayları ilkbahar sonu ve yaz aylarının ilk dönemlerinde görülür. Çiğ olayı ise yaz ayları ve sonbahar başlarında görülmeye başlar. Ardahan’da ortalama nem %71’dir. En nemli ay aralık %78, en az nemli aylar ise eylül ve ağustostur. Eylül %63, ağustos %65’dir. Bu değerlere bakarak Ardahan’ın nemli bir il olduğu söylenebilir.<br /><br />BİTKİ ÖRTÜSÜ ÖZELLİKLERİ<br /><br />Ardahan’ın doğal bitki örtüsü yükselti ve iklim özelliklerine göre şekillenmiştir. Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusuna yerleşmiş bulunan bu yüksek plato, aslında doğal orman alanı içerisindedir. Doğal orman sınırlarının oluşmasında birinci derecede rol oynayan nemlilik oranı ilde Doğu Anadolu’nun diğer bölümlerine göre daha yüksektir. Nemlilik oranına bağlı olarak ormanların doğal alt sınırı yükselmektedir. Orman alt sınırı Ardahan’da 1800-1900 m’ den başlamaktadır. Ardahan yöresinin diğer bir özelliği de bitki örtüsünün doğal üst sınırının çok yükseklere çıkabilmesidir. Sahada ormanlar 2800 m ’ye kadar çıkabilmektedir. Yurdun bir başka yerinde ormanların bu kadar yükseklere çıktığı görülmemektedir. Yıllardır süren olumsuz insan etkisi sonucu iklim ve yükselti nedeniyle zaten fazla zengin olmayan doğal bitki örtüsü yer yer bütünüyle ortadan kalkmıştır. İlde dağların zirvelerine yakın kesimlerinde yer alan bodur algin topluluklarını saymazsak, kalan kesimler soğuk bozkır kapsamına girer, soğuk bozkır alanlarında kar 5-6 ay sürekli olarak toprağı örter. Erime ancak nisan ortalarından itibaren başlar ve yavaş yavaş mayıs ortalarına, bazı kesimlerde ise haziran sonlarına kadar sürer. Kar örtüsünün altında kalan çayır bitkileri karın erimesiyle birlikte hızlı bir gelişme içerisine girer. Kısa zamanda her taraf çayır ve otlaklarla kaplanır.<br /><br />Ardahan yüzölçümünün %6,6’sını (31.957,2 ha ) orman ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. İlde ormanlık alan,Türkiye (%26) ve Dünya (%30) ortalamasının çok altında kalmaktadır. İlde ormanlık alanlar toplu bir sahada yer almaz. İlde Kısır Dağı ve çevresi hariç, saf sarıçam ağaçları genellikle dağların kuzey yamaçlarına kümelenmiştir ve 2800 m rakıma çıkmaktadır bu da sarıçamın biyolojik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Ormanlar büyük oranda saf sarıçamdan oluşmaktadır. İl geneli 484.200 ha’ lık alan içerisinde ormanlık alan 31.957,2 ha olup, ilimiz orman varlığı açısından fakirdir.<br /><br />İlde ormanlık alanın yayılım gösterdiği yerler; Ardahan ili merkez ilçeye bağlı Çamlıçatak, Ölçek, Altaş, Bağdeşen, Hasköy, Çatalköprü ile Yalnızçam Nahiyesi’ne bağlı köylerinin kuzeyinde yer alan Uğurlu Dağ ve çevresi ile Kura Nehri’nin sağ ve sol yamaçları boyunca Göle ilçesinin sınırlarına kadar uzanmaktadır. Göle İlçesindeki ormanlık saha; Uğurlutaş, Köprülü, Durançam, Kalecik, Okçu, Çalıvere, Çakırüzüm, Yeniköy, Samandöken köylerinin mülkü sınırında kalmaktadır. Hanak İlçesindeki ormanlık alan; Baştoklu ve Alaçam köylerinin kuzeyinde bulunan Şahin Tepesine kadar yayılım göstermektedir. Posof İlçesinde de; ağırlıklı Alköy ve Yeniköy olmak üzere hemen hemen tüm köyün mülkü sınırlarında orman bulunmaktadır. Orman İşletme Müdürlüğünün kuruluşundan bugüne değin 20 yıllık periyotta 2500 ha saha ağaçlandırılmış, ayrıca 1000 ha saha da tabi yolla gençleştirilmiştir. 2003 İlkbaharında 195 bin fidan dikilmiştir. 2002 yılında arazi hazırlığı yapılan 82 ha sahaya fidan dikimi tamamlanmıştır.<br /><br />Ardahan ilimizde Ağaçlandırma Mühendisliği tarafından, 2002 yılına kadar 4800 ha saha ağaçlandırma yapılmış ve oldukça başarılı olunmuştur. 2002 yılının sonbaharında arazi hazırlığı yapılan Çıldır, Posof ve Çataldere’deki 300 ha sahaya toplam 750.000 adet Huş ve Sarıçam fidanı dikilmiştir.<br /><br />Farklı olarak Posof çevresinde ladin, diğer yapraklı türlerden titrek kavak, söğüt, huş, meşe, gürgen, kızılağaç mevcuttur. Ayrıca yine Posof alt bölgesinde yaban eriği, ahlat, üvez, karaçalı, laden, böğürtlen, kuşburnu, yaban gülü, yaban fındığı ve otsu türler olarak da; üçgül, karanfil, ayı üzümü, çan çiçeği, kuzu kulağı, salkım otu, sarmaşık otu, geven, çilek, düğün çiçeği, aslan pençesi, kekik ve gelincik bulunmaktadır. Bitki örtüsü, dağların en yüksek kesimlerinde dahil aşınmamış olup bu alanın büyük çoğunluğunu doğal çayır ve meralar oluşturmaktadır.<br /><img src="http://www.kaliteliresimler.com/data/media/299/Atatrk_siluet.jpg" alt="Atatürk Silueti" width="436" border="1" height="280" /><br /><br />Ardahan İlinin en önemli doğal güzelliği Damal dağlarına yansıyan Atatürk siluetidir. Her yıl 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında Damal ilçemizin Yukarı Gündeş köyü, Karadağ yamaçlarında oluşan bu olay bir doğa harikasıdır. Bu tarihler arasında güneş batarken dağın yamacında bulunan dere yatağının bir tarafının gölgesi diğer tarafına yansımakta ve tamamen doğal olarak Ulu Önder Atatürk'ün siluetini oluşturmaktadır.<br /><br /><img src="http://www.kaliteliresimler.com/data/media/299/Ramazan_tabyasi_1.jpg" alt="Tabyalar- Ramazan Tabyası" width="474" border="1" height="371" /><br /> <!-- BASLA: GittiGidiyor Reklam Kodu --> <script type="text/javascript"> var GGAff = {id:13781, width:460, height:440, direction:"Vertical", performance:"high" }; GGAff.errorMessage = ''; </script> <script type="text/javascript" src="http://aff3.gittigidiyor.com/affiliate_front.js"></script><br /><!-- BITTI: GittiGidiyor Reklam Kodu --> <table width="100%" border="0" cellpadding="3" cellspacing="0"><tbody><tr> <td class="head1" colspan="2" valign="top"><br /></td> </tr> <tr> <td class="row1" valign="top"><b><br /></b></td> <td class="row1" valign="top">TABYALAR<br /><br />XIX. yüzyılda kalelerin önemini kaybetmesiyle birlikte Tabya denilen yeni askeri savunma yapıları ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devletinde de aynı dönemde, stratejik bakımdan önemli geçit yerlerinde, boğazlarda ve sınırlarda bu tür savunma yapılarına ihtiyaç duyulmuş ve Kırım savaşından sonra, Batum, Erzurum, Kars ve Ardahan'da bu tip savunma merkezleri meydana getirilmiştir.<br /><br />Bu dönemde stratejik bir konuma sahip olan Ardahan'da tabyalar ile güçlendirilerek önemli bir savunma merkezi haline getirilmiştir. Burada yapılan Ramazan, Emiroğlu, Singer, Kaz, Kaya, Ahali, Düz, Mihrap Tabyaları ile Batum, Ahıska, Ahılkelek, Kars, Oltu ve dolayısıyla Erzurum yolları kontrol altına alınmıştı. Bu tabyalar Ardahan Kalesi'nin güney, doğu ve kuzeyinde şehre, kaleye ve Kura düzlüğüne hakim konumdaydı. Bunların içerisinde en önemlisi Ramazan Tabyasıdır.<br /><br />RAMAZAN TABYASI<br />Ardahan il merkezinin 5 km kuzeyinde yer alan Osmanlı yapısı tabyanın 19. yüzyılın başlarında inşa edildiği bilinmektedir. 93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından önce yapılan tabya bu savaşta önemli bir rol oynamıştır. 2500 m. yükseklikte bir tepe üzerine yapılan tabya yeraltında kışlalar ve bunun etrafında toprak yığınlarından meydana gelmektedir. Yörenin en yüksek tabyası olup, U şeklinde inşa edilmiş ve şehri üç yandan gözetleme imkanına sahiptir.<br /></td></tr></tbody></table><br /> <!-- BASLA: GittiGidiyor Reklam Kodu --> <script type="text/javascript"> var GGAff = {id:13781, width:460, height:440, direction:"Vertical", performance:"high" }; GGAff.errorMe</script><br /> <!-- BITTI: GittiGidiyor Reklam Kodu -->5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3259087923913487074.post-11232378951084397702009-02-09T11:04:00.000-08:002009-02-09T11:05:29.557-08:00HOŞGELDİNİZBU SİTEDE ARDAHAN HAKKINDA YAZILAR,RESİMLER,FOTOĞRAFLAR,BİLGİLER VE DAHA BİR ÇOK ŞEY BULACAKSİNİZ.5555http://www.blogger.com/profile/07189356629432096695noreply@blogger.com0